Mevlana Mesnevi yazı dizisi 80

 Hz Peygamber (sav)' e inen vahyin nuru, o vahiy aksedince onu peygamberden önce ayeti okuyup, ''Bana da vahiy geliyor,'' diye iddia ederek dinden çıkması

Hz Osman'dan önce Hakk'ın vahyini yazan bir katip vardı.

Allah'ın sevgilisi vahyi söyledikçe, o da onu kağıda yazardı.

Vahyin ışığı ona aksedince içi hikmetle doldu.

O hikmetin aynısını Peygamber de deyince o fodul sapıtıp dinden çıktı.

''Hak'tan nurunu alan Peygamberin sözü, şimdi benim içimde de peyda oldu'' dedi.

Batıl düşüncesi Rasul'e aksetti. O dinden çıkmışa Hakk'ın kahrı geldi.

Hem katiblik unvanı, hem dini gitti. Haşa Rasul'e kin tuttu.

Hz Peygamber, ''Ey inatçı kafir! Görülen nurun ışığı kararmaz.''

''Kalbin Allah vahyinin kaynağı olsaydı suyun böyle acı, bulanık ve kara olmazdı'' dedi.

Etrafa mahcup olmamak kaygısıyla sakinleşip inat, kibir ve kin ağzını bağladı.

Bu yüzden kalbi yandığı halde tevbe nuru parlamadı.

Ah ediyordu ama ahın faydası yoktu. Hakk'ın kahrı onun vücudunu yok etmişti.

Cenabıhak namusu yüz batman ağırlığında bir demir eylemiştir. Nice kişiler bununla bağlıdır, ama bağları görülmez.

Sapıklık yolunu öyle bağladı ki, ah etmeye bile kuvvet bulamadı.

Allah, ''Şüphe yok ki biz onların boyunlarına kelepçeler geçirmişizdir, ta ki onların çenelerine kadar dayanmıştır'' dedi.

Ki bu zincirler zahirde görünmez.

''Ve biz onların önlerinde, arkalarında bir set vücuda getirdik. Öylece onları sarıverdik. Artık onlar görmezler'' buyurdu. Artık onlar önlerini ve arkalarını görmezler.

O sed sahranın rengindedir. Yardım göremeyen onun kadar seddi olduğunu bilmez.

Mecaz, hakiki yola bir engeldir. Hilekar mürit de mürşide bir seddir.

Nice kafirde din sevdası vardır ama, şöyleydi böyleydi zannı onlara mani olur.

Gizli bağ, demirden fenadır. Demiri kılıç ve baltayla kesmek mümkün olur.

Demirden bağı kesmek kabildir ama, kimse gayba ait bağın çaresini bilmez.

Bir insanı arı soksa, zahmetsizce zehrin acısını gidermek mümkündür.

Vücudunda neşter yarası olsa, acısına katlanmak zordur. Bir hayli üzüntü verir.

İçimden bu bahsi açıklamak geliyor ama, ümitsizliğe düşersin diye korkuyorum.

Ümitsiz olma, gönlünü ferah tut. O rahmet ediciye feryat et.

Ey afvı seven Allahım! Bizleri bağışla. Rahmetinle aciz kullarını sevindir.

Hikmetin gönlüne aksetmesi, o hayduda da bir ışık verince kendinde varlık görüp dinini mahvetti.

Ey kardeş! Sendeki hikmet dervişlerin nurundan ödünç bir haldir.

Evin ortasında bir nur parıldadığını görür ama. onun komşudan geldiğini bilmez.

Mağrur olma; şükredici, alçak gönüllü ol. Yani şeytan gibi kendini görme.

Ah ki, bu azamet ve kibrin karanlığı ümmeti ümmetlikten uzaklaştırır.

Her konakta kapılanacağı bir yer gözetmeyen kişinin kölesiyim.

Yolcunun evine varabilmesi için birçok menzili geçmesi lazımdır.

Demir ateşe kırmızı olursa da, şüphesiz onun bir rengi ateşten ariyettir.

Eve pencereden ışık girse o nur, pencereden değil güneştendir.

Her kapı ve duvar, ''Ben aydınlığım, nurlu olan benim, başka bir ışığa ihtiyaç yok'' der.

Onlara cihanı aydınlatan güneş. ''Ben gidince doğru da, yalan da meydana çıkar'' der.

Sebzeler yeşerir, sevinir, güler ve boy pos gösterirler.

Hal diliyle güz mevsimi, ''Ben geçince asıl o zaman haliniz görülür'' der.

Vücut, güzelliğiyle nazlanır. Çünkü ruh, kemalinin sebeplerini gizlemiştir.

Ona der ki, ''Ey kararsız! Sen nesin ki? Bir iki günlük hayatın benim sayemledir.''

''Kibrin ve nazın cihana sığmaz oldu. Hele ben bir ayrılayım da matemi sen gör.''

''Yılan ve karıncalara gıda olman için ahbapların sana mezar kazarlar.''

''Sana aşık olup yalvaranlar pis kokundan sakınırlar.''

Söz, göz ve kulak, ruhun ışığıdır. Sudaki coşkunluk ateştendir.

Şöyle bilki canın ışığı tende olduğu gibi dervişin canının nuru da bu kuldadır.

Canın canı o ışık, candan ayrılınca tenin canı ondan gizlenip cansız kalır.

Bu yüzden başımı yere koymuşum. Ta ki o bana kıyamet günü şahit olsun.

O gün zelzele olunca şahitlik sadaları bir velvele verir.

Kulların yaptıklarını haber verir. Hakk'ın emriyle cansızlar dile gelir.

Filozof başını duvara vursun. Onun inkar etmesiyle Hak gizlenmez.

Suyun, toprağın ve çamurun konuşmasını gönül sahiplerinin duyguları duyar.

Filozof, Hannane direğini inkar eder. Zira o velilerin duygusuna yabancıdır.

Der ki, ''Halkın sevdası birçok hayaller, düşünceler vehmetmeye sebep olur.''

Nefsindeki küfür ve fesat akseder. Onun inkarı kendi hayalatını arttırır.

Filozof cinleri inkar eder ama, şeytanın maskarası olduğunu bilmez.

Şeytanı görmedinse kendine bak. Deli olmadan, cin çarpmadan alın böyle göğerir mi? (duvara çarpılır mı?)

Her kimin kalbinde bir şüphe gizliyse dünyada gizli bir filozof var demektir.

Zaman zaman inanırsa da filozofluk damarı yüzünü karartır.

Ey müminler, felsefeden sakının. Sizde nihayetsiz alemler gizlidir.

Bütün yetmiş iki millet ve din sendedir. Vay, eğer senden biri çıkarsa.

İman endişesi olan korkudan yaprak gibi titrer.

Kendisini iyi adam olarak gören, kendisine iblisi ve cini güldürür.

Kıyamet günü içi meydana çıkınca, haline müminler ''ah, eyvah'' derler.

Kalp altınla dükkan sahibi sevinir. Çünkü meydanda mihenk taşı yoktur.

Ey ayıpları örten! Affını göster. İmtihan günü bizi koru.

Geceleyin kalple, hakiki altın yanyanadır ama altın gündüzü bekler.

Altın hal diliyle ciddi bir şekilde, ''Ey yalancı! Hele bir sabah olsun da gör'' der.

Nice yüz bin yıl, lanetlenmiş iblis, mümin kulların (emiri) idi.

Adem (as)'e secde etmekte tam bir kibir gösterdi. Bu yüzden pis kokan leş gibi halka rüsva oldu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beyinden geçen düşünceler bize mi ait?

Kendini BİL!