Mevlana Mesnevi yazı dizisi - 40

* Süleyman Peygamberin huzurunda, kaza gelince gözün bağlanıp bağlanmayacağını anlatan Hüdhüd kuşu hikayesi

Süleyman Peygamberin etrafında bütün kuşlar toplanıp ona hizmet ederdi.

Dillerinden anlayan o nebi için herbirinin canı ona feda idi.

Hepsi kuş diliyle güzel ve fasih bir şekilde Süleyman ile konuşurlardı.

Aynı dili konuşmak dostluğa vesiledir. Aynı dili bilmeyince nasıl arkadaş olunur.

Hintli ve Türk, aynı dili bilip dost olan çoktur. Aynı lisanı bilmeyen iki Türk de sanki yabancı gibidir.

Bilhassa gönül dili olursa, gönüldaşlık dildaşlıktan iyidir.

O söz, ima ve yazıyla değildir, ama gönül sırrına tercüman olur.

Bütün kuşlar birer birer hüner, bilgi ve marifetlerini, kendi vasıflarını Süleyman'ın katında bildirdiler.

Bu, kendini göstermek ve kibirden değil; ona intisap etmek niyetindendi.

Zira köle, bir efendiye bağlanmak isterse bunu sağlamak için bir hüner lazımdır.

Köle, alıcıdan sıkılırsa kendini hasta, çolak ve topal gösterir.

Sıra Hüdhüd'ün ahvalini, sanatını ve esrarını anlatmasına gelince Hüdhüd,

''Ey şah! Bende bir hüner vardır, kısaca söyleyim mi?'' dedi.

Süleyman, ''Nasıl bir hüner? söyle'' dedi. Hüdhüd de, ''Ben havada uçarken,''

''Havadan bakınca yerde gizli olan sudan haber veririm.''

''O su nerdedir? Miktarı ve rengi nedir? Kaynağı toprak mı, taş mı? bilirim.''

''Ey Süleyman! Bui asker için önemlidir. Ben hakir dilenciye lütuf göster'' dedi.

Süleyman, ''Ey iyi dost! Derin suları bilici olasın.''

''Askere su temini lazımdır. Senin için seferde sakalık iyi olur'' dedi.


*Hüdhüd'ün iddiasına karşı karganın ta'nı ve itirazı

Bunu işiten karga Hüdhüd'e haset edip Süleyman'a, ''Bu haddini bilmez zira,''

''Sultanın önünde her sözü söylemek caiz değildir; bilhassa o boş laf olursa.''

''Onda böyle araştırıcı bir görüş olsaydı, toprağın altındaki tuzağı görürdü.''

''Niçin dikkat etmez de tuzağa tutulur? Niçin kafesi yer edinir?'' dedi.

Süleyman, ''Ey Hüdhüd! Hakikatten bu sözler senin için variddir.''

''Niçin sarhoşça hareket edersin? Benim katımda yalan layık mıdır?'' dedi.


*Hüdhüd'ün, karganın kınamasına cevap vermesi

Hüdhüd dedi ki, ''Ey şah! Beni utandırma, Hakkımdaki düşmnan sözünü dinleme!EE

''Davam batıl ise, işte başım, işte boynum kıldan incedir.''

''Karga, kaderin hükmünün inkarcısı. Aklının icabı kafirce düşünüyor.''

''Kimde kafirlerden bir hususiyet varsa, o kadın gibi akıl ve dince eksiktir.''

''Akıl gözünü kaza örtmezse, tuzak bana havadan da görünür.''

''Kaza, ilim ve idraki uyutur. Ayı karartır, güneşi halsiz bırakır.''

''Kazadan sahra ve feza daralır. Onu inkar dahi kazadandır.''


*Kazanın Adem Aleyhisselam'ın gözünü bağlaması ve onun açık bir yasağı işleyip tevili terketmesi

İnsanların babası olan Adem, bütün isimleri bilirdi. Yüz binlerce ilimle alimdi.

Her şeyin ismini tıpkı olduğu gibi bildi ve ondan halka yayıldı.

Verdiği adlar değişmedi. Çevik dediği tenbel olmadı.

Sonunda mümin ve kafir olacağı önceden bildi.

Herşeyin ismini alimden, alleme'l-esmanın sırrını bilenden al.

Halka eşyanın dış görünüşünün adı malumdur. Şüphesiz iç görünüş ve esrar Hakk'ın malumudur.

Musa'ya göre asası ağaçtı. Hakk'ın ilminde ise o bir ejderhaydı.

Ömer, İslam olarak meşhur olmadan önce o, mümin adıyla müzeyyendi.

Halkın yanında adı meni olan şeyin su ve meniliği ta ezeldendir.

O, yokluk aleminde bir suret idi. Ve eksiksiz olarak Allah'ın ilminde vardı.

Hasılı Hakk'ın indinde, sonunda ne olacaksak önceden adımız o olmuştur.

Herkesin akıbetine göre bir adı oldu. Ödünç olan ad sana isim olmaz.

Adem temiz bir nur ile baktığı için isimleri, anlayan bir gönülle bildi.

Melekler, onda Hakk'ın nurunu görünce bir şüphe ve tereddüde düşmeden secde emrini yerine getirdiler.

Adem'i övmek için ağzımı açtım, ama ta kıyamete kadar onu anlatsam yine kusurlu kalırım.

Adem bu kadar ilmiyle, kaza gelince yasağı bilmiş olduğu halde hata işledi.

O, ''Acaba bu nehiy, haram olduğundan mı, yoksa tevil sureti ve ikaz için midir?'' dedi.

Gönlünde tevili tercih etti. Hayret içinde buğdaya doğru aceleyle gitti.

Bahçıvan dikenin ıstırabına düşünce, gizli malı çalan hırsız fırsat buldu.

Hayretten uyanıp kendine gelince, hırsızın iş yerine girdiğini gördü.

''Ey Rabbimiz! Biz nefsimize zulüm eyledik'' deyip feryat etti. Yani, ''Karanlık bastı, yol gizlendi'' dedi.

Bu kaza, güneşi örten bir bulut olur. Arslan ve ejderhalar bile ona karşı fare gibidirler.

''Ben, eğer hemen bir tuzağı görmezsem, kaza karşısında aciz olan yalnız ben miyim?''

Zorlamayı bırakıp, ağlayıp inleyerek Hakk'a ibadet eden için ne mutlu.

Kaza, gece gibi sana karalar giydirse de, sonunda elinden tutacak olan yine O'dur.

Kaza, yüz kere senin canına kasdetse de derdine derman yine O'dur.

Bu kaza, yüz kere senin yolunu kesse de kadir, kıymet çadırını yine o yükseltir.

Seni korkutmuş olması bir lütuftur. Eminlik mülkünde zatını şereflendirmek ister.

Bil ki bu sözün sonu gelmez. Tavşan ve arslan hikayesine kulak ver.







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beyinden geçen düşünceler bize mi ait?

Kendini BİL!