Mevlana Mesnevi yazı dizisi 56

 Hz Ömer'e (Allah ondan razı olsun) uykusunda, ''Beytü'l-mal'den şu kadar malı mezarlıkta yatan kimseye ver'' diye Alem-i Gayb'dan ses gelmesi

O sırada Faruk'a bir uyku geldi. Onu yenmeye gücü yetmedi.

Bu zamansız uyku ona acayip geldiyse de, ''Bunda Hakk'ın bir hikmeti var'' dedi.

Bu niyetle uykuya daldı. Hak'tan o sır için gayba ait bir ses erişti.

Bu ses ki her sesin aslıdır. Asıl o sestir, bütün diğerleri onun aksidir.

Kürt, Tatar, Acem, Türk ve Arap o sesi kulaksız, dudaksız duyar.

Sadece bunlar değil o sesi, ağaçlar, dağlat, taşlar bile anlar.

Her an O'ndan ''Elest...(Rabbiniz değil miyim?)'' sırrı gelir. Cevher ve a'razlar bunu idrak ile sarhoş olurlar.

Gerçi görünüşte onlardan bir evet yoksa da, yokluktan var olmanın sırrı bela (evet) dır.

Ağacın, taşın idrakini anlattım. Buna dair bir hikaye söyleyim, can kulağını tut.

Ağacın, taşın anlayışının isbatı nedir, gör. Tereddütsüz bu kıssadan hisse al


Hannane direğinin iniltisi, seçkin Ashab'ın (Allah cümlesinden razı olsun) ''Ya Rasullallah, vaazınız sırasında mübarek yüzünüzü görmek güç oluyor'' diye minber inşa ettiklerinde direğin teessüründen inleyip ve oradakilerin bunu işitmesi ve Rasul-i Ekrem (sav)'ın direk ile konuşması

Hz Rasulullah'ın ayrılığı ile hurma direği, akıl sahipleri gibi teessüründen inledi.

Vaaz meclisinde iştiyaka ağladıkça oradaki müminler bunu hep duyarlardı.

Böyle sesli sesli inleyişine Peygamber'in ashabı şaşırdı.

Hz Peygamber, ''Ey direk! Bu ne haldir'' deyince dediki, ''Ayrılığından bağrıma kan doldu.''

''Ben, senin hizmetinle (bana davranmanla) sayedar olurken minber, makamın oldu.''

Bunun üzerine Peygamber dedi ki, ''Ey ağaç! Sende kutlu talih yıldızının sırrı gizli.''

''İstersen hurmaların en seçkini ol. Bütün cihan senden meyve toplasın.''

''Veya Allah, seni güzel bir servi yapsın. Ebedilik aleminde baki eylesin.''

Direk, ''Daima baki olanı isterim'' dedi. Dinle ey gafil! Ağaçtan daha aşağı olma!

Hz Peygamber, kıyamet günü insanlar gibi dirilip kalkması için o direği yere gömdü.

Bil ki Allah, bir kulunu sevince onu bu fani alemdeki arzulardan sıyırır.

Her kim Cenabıhak itibar ederse o, baki alemde bir kazanç bulur.

Bir kimsede Hakk'ın sırrına itimat yoksa, cansızın inlemesini tasdik etmez.

Zahiren etrafına uymak için tasdik etse de kalbi münafıklarla beraberdir.

Eğer Allah'ın ''Kün- Ol'' emrinin doğruluğu, açıklığı olmasaydı belki o zaman bu söz tasdik edilmezdi.

Nice yüz binlerce taklidi iman sahipleri vehim ve şüpheye düştüler.

Çünkü zan ile taklit ederler. Kol ve kanatlarının bağı da vehim ve zandır.

Alçak şeytan, bir şüphe düşürünce baş aşağı sapıklık kuyusuna düşerler.

İstidlalcilerin ayağı tahtadandır. Tahta ayaksa sağlam değildir.

Sadakat kanadına sahip olan böyle değildir. Onların sebatından sağlar bile sersemler.

Taşların üzerine yuvarlanmamaları için körlere değnekleri ayak mesabesindedir.

Düşman askerine bir atlı zafer kazandıysa gönül sahibi için gören sultan kimdir?

Körler, değnek sayesinde yolu tanırlar. Onlara mana da koruyucu oldu.

Nazar sahipleriyle şahlar olmasaydı, körlere cihan yaşama yeri olmazdı.

Kör için ekip biçmek, ticaret ve bir şeyler kazanmak mümkün değildir.

Allah'ın rahmeti ve lütfu keremi olmasaydı istidlal değneği parçalanırdı.

O değnek, kıyaslar ve delillerdir. Onu, ihsan eden de gören ve yüce olan Tanrı'dır.

Madem ki o değnek savaş ve kın aletidir, ey kör! Onu kır!

Allah o değneği size ihsan etti de yol buldunuz. Sonra da onu bağışlayana asi oldunuz.

Ey körler! Çareniz aranıza bir gören kimseyi almaktır.

Gel, asa bağışlayanın rızasını kazan. Adem'in (kıyas yüzünden) başından geçenleri düşün!

Ahmed (sav)'in ve Musa'nın mucizelerine bak. İnleyen direği, yılan olan çubuğu bil.

Değneğin yılan olduğunu, direğin ağladığını günde beş kere ehl-i din için (duyururlar).

Bu iman zevki akli ve beğenilmiş olsaydı, bu kadar mucizeye ihtiyaç olmazdı.

Makbul olan şeyi akıl kabul eder. Bunun için mucizeye hacet yoktur.

Bu geçilmemiş yol makul değilse gör ki bahtlı olanlar için makbuldür.

Şeytan ve canavarların, insandan korkup sahra ve dağlara hasetlerinden mahpus oldukları gibi.

Peygamber'in mucizelerinin korkusu, münkirler için Hakk'ın kahredici şimşeği oldu.

Böylece İslam perdesi altına girip hallerini gizlemek isterler.

Kalpazanların sahte parasının, şahın parasına benzediği gibi.

Onların dış görünüşü şeriata dayanır. İçleriyse batıl ile beraberdir.

Felsefecinin, mucizeyi inkara cesareti yoktur. Zira bu hak din onu mahveder.

Onların el ve ayakları cansızlar gibidir. Ve canları ne emrederse ona itaat ederler.

İthama dilleriyle yol bulsalar da elleri ve ayakları bunun olabileceğine şahitlik eder.


Hz Peygamber'in mucizesi; Ebu Cehil'in elinde gizlediği taş parçalarının dile gelip Hz Muhammed (sav)'in peygamberliğine şehadet etmeleri

Ebu Cehil eline taş parçalarını alıp Rasulullah'a, ''Elimdeki nedir?'' çabul bil,''

''Sen, göklerden haber veriyorsun. Peygambersen öyleyse avucumdakini de söyle!'' dedi.

Hz Peygamber, ''Nasıl istersin, (onları ben mi söyliyeyim, yoksa ben gerçeksem onlar mı konuşsunlar?''dedi.

Ebu Cehil, ''Bu ikincisi daha narindir'' deyince, Hz Peygamber, ''Allah ona kadirdir'' dedi.

Ebu Cehil'in avucundaki taş parçaları duraklamaksızın şehadet getirmeye başladı.

Onların tesbihi, ''La ilahe illallah, Muhammedü'r-Rasulullah'' idi.

Mel'un Ebu Cehil, bu sözü duyunca taşları yere attı.

''Sen, eşi olmayan bir büyücüsün. Onların başlarının tacı ve reisleri de sensin'' dedi.

Başına toprak saçılası mel'un kör idi. Onun şeytan gözü ancak toprağı görebilirdi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beyinden geçen düşünceler bize mi ait?

Kendini BİL!