Mevlana Mesnevi yazı dizisi 57

 İhtiyar çalgıcının hikayesinin gerisi ve Emirü'l-müminin Ömer Hazretlerinin (Allah ondan razı olsun), hatiften gelen hitap gereğince ona haber ulaştırması

Gel yine, beklemekten aciz kalan çalgıcının halini dinle;

Faruk'a, ''Ya Ömer! Bir kulum var, onun ihtiyacını gör.''

''O zavallı, has bir kul olup mezarlıkta kalmaktadır.''

''Beytülmalden yedi yüz dinar alıp hepsini onun eline ver.''

''-Kalbin rahat olsun, şimdilik bu parayı al ve bizi de mazur gör.''

''Bu, ancak (İbrişim) telinin parasıdır. Harcayıp bitirince bana gel-de'' diye bir ses geldi.

Ömer bu nidadan uyanıp denileni yapmak için yola çıktı.

Koltuğu altında para kesesiyle mezarlığa geldi. Her tarafta onu aramaya başladı.

Mezarlığı bir hayli dolaştıysa da ihtiyar birisinden başka kimseyi göremedi.

''Bu değil'' diye tekrar dolaştıysa da o düşkün ihtiyardan başka bir kimse yoktu.

Ömer, ''Allah ise has, makbul bir kulumuz diye tarif etmişti.''

''Bu ihtiyar çalgıcı Allah'ın has bir kulu olabilir mi? Ey gizli sır! Ne güzelsin, ne hoşsun'' dedi.

Av arayan bir arslan gibi bir defa daha mezarlığı dolaştı.

O ihtiyardan başkasının bulunmadığına iyice kanaat getirince, ''Kıyıda köşede ne aydın gönüllüler var'' dedi.

Ömer, hürmetle onun uyuduğu yere geldi. Öksürünce ihtiyar uyandı.

Faruk'u görünce korktu, titremeye başlayıp kaçmak istedi.

Gönlünden, ''Aman Ya Yarabbi! Bir de tahsildarın elinden ihtiyar çalgıcı dertlendi'' dedi.

Ömer, ihtiyarın yüzüne bakıp korktuğunu ve utandığını görünce dedi ki,

''Ey pir! Korkma, utanma. Ben sana Hak'tan müjdeci geldim.''

''Allah, seni lütfuna layık kıldı. Ömer'i sana aşık eyledi.''

''Benden kaçma. Benimle otur. Kulağına hakiki sırrı söyleyeyim.''

''Allah, sana selam edip- Gamdan, kederden hali nasıldır?- diye sormada...''

''İşte birkaç akça, tel parası. Bunları harca, yine bana gel.''

İhtiyar bunu duyunca titremeye, elini ısırıp, ağlayıp coşmaya başladı.

''Ey benzeri olmayan Allah'ım! Şu zavallı ihtiyar utancından su kesildi, eridi'' dedi.

O kadar ağladı ki, göz yaşları toprağa karıştı. Nihayet çengini yere çarpıp parça parça etti.

Ve dedi ki,''Ey beni Hak'tan ayıran, aramıza perde olan! Yolumu kesip beni mağlub eden.''

''Yetmiş yıldır kanımı içtin. Kötü hallerimden yüzümü kararttın.''

''Ey ihsanı çok Allah'ım! Boşa geçmiş bu ömre sen acı ve rahmet et.''

Allah bir ömür verdi ki cihan, onun bir anının kıymetine denk olmaz.''

''Öyle ömrü ben boyuna harcayıp durdum. Tiz ve pes perdelerde yok ettim.''

''Eyvah ki, evc ve ırak perdelerini yad etmek, ayrılık zamanının acılığını unutturdu.''

Ah! Küçek makamının şimşeği, kalbimin ekinini kurutup mahvetti.

''Ben, makamlar üzerinde çalıp dururken, kervan geçti, akşam oldu.''

''Ey Allah'ım! Bu feryat edenden medet! Kötü nefsimden başka kimseden şikayetim yok.''

''Kimse bana yardım edemez. Ancak bana, benden yakın olandan başka...''

''Zira bu varlık, bana O'ndan ulaşır. Yok olunca O'na kavuşmuş olurum.''

''Sana birisi altın sayıp verse kendini bırakıp ona bakarsın.''

İhtiyar böylece feryat edip bunca yıllık günahını sayıp döktü.


Hz Ömer'in (Allah ondan razı olsun) ihtiyarı, varlık alemi olan ağlama makamından, sarhoşluk kaynağı olan istiğrak makamına yöneltmesi

Hz Ömer ''Bu ağlamaklık sana ayrılığın rızkı oldu'' dedi.

Hak yolunda yok olanın yolu başkadır. O zaman akıllılık dahi bir başka günahtır.

Geçmişi anmak akıllılık sebebidir. Gelecek de, geçmiş de senin için bir perdedir.

Her ikisini de ateşe ver. Ne vakte kadar onlar ney gibi sana düğüm olacak!

Neyde boğum oldukça makbul değildir. Şevki yoktur. Dost ve sırdaş olamaz.

Kendinden geçerek dolaşırsan, eve gelince ev sahibi olursun.

Ey haberin sırrından habersiz olan! Senin tevben günahından daha beter oldu.

Mazideki halinden tevbe ettin. Tevbedeb tevbe etmeyecek misin?

Gah pes sada ile perişansın, gah ağlayıp inlemekten hastasın.

Ömer ona sırların aynası olunca, ihtiyarın canı içinden uyandı.

Ruh gibi ağlamadan, gülmeden kurtuldu. Tertemiz bir canla kalbi arındı.

O an içine öyle bir hayret düştü ki yerden de, gökten de ayrıldı.

Başka bir istekle her şeyden geçti. Ben bunu bilmiyorum. Sen biliyorsan söyle!

Öyle bir hal ve kal'e erişti ki hal'den de, kal'den de öte; Celal sahibi Hakk'ın cemalinin nuruna gark oldu.

Öyle bir dalış ki, ne bir kurtuluş imkanı, ne de deryadan başka bir gören, bilen var.

Onun devamlı baskısı olmasaydı, akl-ı cüz'i kül'den söz etmezdi.

Baskı, baskı üzerine olduğundan deryanın dalgaları elbette (sahile) varır.

İhtiyarın ahvali oraya gelince ihtiyar da, ahvali de perde arkasında kaldı.

O, dedikodudan eteğini çekti. Bize birkaç söz hatırası kaldı.

Bu sofraya tuz olmak için yüz binlerce can feda etmek gerek.

Can ormanında avlanmak için doğan kuşu ol. Nur saçan güneş gibi canla oyna!

Yüce güneş, can saçıcı oluyor. Boşaldıkça dolduruluyor.

Ey manevi güneş! Sen dahi bu köhne cihanda bir yenilik, tazelik göster.

İnsan vücuduna da bu ruh, gayb aleminin bir hediyesi olup akar su gibi aktı.

Gayb aleminden ruha tekrar tekrar bu hitap gelir, ''Ten cihanından çık, azat ol.''


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beyinden geçen düşünceler bize mi ait?

Kendini BİL!