Mevlana MEsnevi yazı dizisi - 38

 *Tavşanın gecikmesinden arslanın kendisiyle öfkeli bir şekilde konuşması

Arslana kasdeden tavşan gibi o, kendi cisminden fazla yük taşıyıcı oldu.

Arslan hışımla kendi kendine diyordu ki, ''Kulak sebebiyle zararlı oldum.''

''Cebriler hileyle beni bağladı. Tahta kılıç bedenimi incitti.''

''Artık bundan sonra onların sızlanmalarını dinlemem. Zira işleri şeytanca ve gulyabanice.''

''Onları dost sanma, parçala ey gönül! Parçala ki, onlar bir deriden ibarettir.''

Posttan maksat, su üzerinde daimi olmayan köpükler gibi çeşit çeşit sözlerdir.

Söz deri gibidir, mana da onun içindeki. Söz, beden misali ve manası da bu tatlı candır.

Post, kötü olan için aybını örtücü oldu. İyi olan için de gayb gayretiyle örter.

Kalem rüzgardan, kağıt sudan olursa yazacağın her şey yok olmaya mahkumdur.

Onlardaki vefa, su üstündeki şekiller gibidir. Akıllı kimse onlara rağbet etmez.

Rüzgar, insandaki heves ve arzudur. Bunlardan geçersen geride kalan O (Allah)' dur.

Hakk'ın sözleri gerçektir. Evvel ve ahir, kadim ve daim olan O'dur.

Cihan padişahlarının hükümleri daimi değildir. Peygamberlerin hakimiyeti ise ebedidir.

Padişahların büyüklüğü nefis arzularındandır. Peygamberlerin yüceliği ise Allah vergisidir.

Paradan şahların adı silinir. Lakin Ahmed (sav)'ın adı ebediyete kadar bakidir.

Ahmed (sav)'ın adında bütün peygamberler mevcuttur. Yüz sayısında doksanın bulunduğu gibi.

Ey oğul! Bu sözün sonu yok. Baştan başa arslan ve tavşan hikayesi oldu.


*Tavşanın hilesi ve tedbiri, geciktiği için özür dilemesi

Tavşan, arslana gitmekte gecikti. Yapacağı hileyi kendi kendine kararlaştırdı.

O hileci, arslanın kulağına birkaç sır söylemek için yola çıktı.

Aklın sevdası gör ne alemlerde. Akıl deryası ne kadar engin.

Beşer aklı uçsuz bucaksız bir deniz gibi. Bu deryaya ey oğul! Bir dalgıç gerek.

Bizim suretimiz o deryada su üzerinde yüzen kaseler gibidir.

İçinde su olmadıkça leğen, deryada yüzer. Ona su dolarsa batar.

Akıl gizlidir, alem aşikar. Biz orada bir dalga veya bir ıslaklıktan ibaretiz.

Suret, denize varmak için bir vesile bulsa da derya onu bu melceden mahrum bırakır.

Gönül, sır vereni; ok, kendisini uzağa atanı görmedikçe;

Atını kaybolmuş sanıp şaşkınlık içinde seğirtip durur.

O bineği kaybettiği zannıyla uğraşırken atı, onu rüzgar gibi her yana götürmektedir.

O alık feryat ederek her tarafta hayvanını sorup soruşturur;

Der ki, ''Atımı kim aldı? Nerededir o ?'' Uyluğunun altına bir baksa yanında olduğunu görecektir.

Görse, ''Bu attır ama benim atım nerede?'' der. Ona önce, ''Sen kendine gel'' demeli.

Can, yakında olduğu için bulunamaz. Küpün içi su doluysa da ağzı kurudur.

Kırmızı yeşil ve fıstıki rengini, ışığı görmeden önce göremezsin.

Sen renkleri gördüğün için nur senden renk ile gizlenmiş olur.

Gece olunca renkler örtülür. O zaman rengi gösterenin nur olduğunu anlarsın.

Harici nur olmadıkça renk görünmez. İçimizdeki renk de böyle bir nura muhtaçtır.

Ayın, güneşin ve Süha yıldızının nuru görünen ışıktır. İç nuru ise çok kıymetli bir nurun aksetmesidir.

Gözünün nurunun nuru, gönlünün nuru oldu. Göz nuru gönül nurudur, öyle bil.

Gönül nurunun nuru da Hak nuru oldu. Ki o, akıl ve his nurundan ayrıdır.

Geceleyin nur olmadığı için renkler gizlendi. Bu sana nurun zıddıyla belli olur.

Işığı görmekle renk teşhis olunur. Bunu da ışığın zıddıyla tereddütsüz bilirsin.

Allah, bu tezatla sevinç meydana gelsin diye gamı kederi yarattı.

Her gizli şeyi zıddıyla meydana çıktı. Hakk'ın zıddı olmadığından o görülemez.

Önce ışık, sonra renk görülür. Zira beyaz ve zenci birbirinin zıddıdır.

Nurun zıddı sana nuru tarif etti. Eşyada zıt, sıddıyla görünür.

Hakk'ın nurunun zıddı için bir varlık yoktur ki. O'nu zıddıyla görmek imkanı olsun.

Gözlerimi O'nu idrak eyleyemez. O ise bizim sırlarımızı ahvalimizi görür.

Manaya nispetle suret, ormanla arslan gibidir. Veya düşünceden hasıl olmuş bir haldir.

Bu ses ve söz düşünceden meydana geldi. Lakin sen fikir denizini bilmezsin.

Bir söz dalgasının güzel olduğunu görünce, onun denizinin ne güzel olacağını bilirsin.

Bilgiden fikir dalgası zahir oldukça, ses ve söz sureti de meydana çıkar.

Sözden suret doğar, tekrar ölür. Dalga denize gider gelir.

Suretsizlikte suret göründü. Zira, ''Muhakkak ona döneceğiz.''

İnsan için her nefes ölmek ve dirilmek vardır. Peygamber, ''Dünya az bir müddetten ibarettir'' dedi.

Bizim fikrimiz Hu (Allah)' dan havadaki ok gibidir. Hakk'ın kabulü ona yer olmuştur.

Dünya her an yenilenmekteyse de, biz bundan habersiz, onu aynıdır biliriz.

İnsanın ömrü nehir suyu gibi tekrar tekrar yenilenip akarsa da, o daimi görünür.

Suratle döndürülen bir ateş gibi onu da süratinden dolayı daimi zannedersin.

Ateşi süratle hareket ettirsen görünüşü yuvarlak bir ateşe benzer.

Bu hal ona Allah'ın sanatından oldu. Süratli hareket bir vasıtadır.

Bu sırrı bilmek isteyen eğer bir allame ise o, yüce bir kitap olan Hüsameddindir.


*Tavşanın arslanın huzuruna gelmesi ve arslanın ona kızması

Arslan tavşanın uzaklardan geldiğini görünce, öfkesinden ateş gibi oldu.

Tavşan korkusuzca sağa, sola koşarak öfkeli, sert ve ekşi bir yüzle geliyordu.

Sünepe bir yürüyüş suça sebep olur. Merdcesine yürüyüş ise şüpheye yer vermez.

Tavşan, arslanın hizasına yaklaşınca, arslan hemen dedi ki, ''Ey soysuz,''

''Ben ki, öküz ve filleri halsiz bırakmış, erkek arslanların kulağını bükmüşüm.''

''Bir tavşan kim oluyor da bana hile yapsın; emrimi yerine getirmede ihmalde bulunsun.''

''Tavşan uykusuna dayanma. Arslanın gayretinden habersiz olma.''


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beyinden geçen düşünceler bize mi ait?

Kendini BİL!