Mevlana MEsnevi yazı dizisi - 52

 Hazret-i Ömer (Allah ondan razı olsun) zamanında ihtiyar bir çalgıcının yoksulluğunun artmasından mezarlığa gidip hasbi bir inançla çalgı çalmasının hikayesi

Hz Ömer'in zamanında çeng çalan ihtiyar bir çalgıcı vardı.

Bülbüller onun nağmesiyle kendilerinden geçerdi. Sazının sesi herkesi coştururdu.

Zevk sahiplerinin meclislerini canlandırdı. Onun sesinden kıyametler kopardı.

Okumaya başlayınca sanki İsrafil olur, ölülere can bağışlardı.

Veya İsrafil'e yardımcı idi. Onu işiten fil bile kanatlanırdı.

O gün ki İsrafil, surunu öttürdü ve yüz yıllık ölüyü diriltti.

Peygamberlerin gönüllerinde öyle nağmeler vardır ki hikmet taliplerini ihya eder.

His kulağı, o nağmelerden habersizdir. Zira o kulak zulümden kirlenmiştir.

Ademoğlu perinin nağmesini anlamaz. Zira onun esrarının mahremi değildir.

Gerçi insan ve peri nağmesi birdir ama, gönül nağmesi onlardan üstündür.

Peri de insanoğlu da mahpustur. Her ikisi de bilgisizliğe alışmıştır.

Bu, insan ve cinlere Hakk'ın nidasıdır. O, ''Ey insanlar ve cinler! Göklerle yerin kenarından çıkıp kaçabilirseniz haydi kaçın...''dedi.

Velilerin temiz kalplerinin nağmesi önce der ki, ''Ey yokluk aleminin cüzleri!''

''Bu yok eden yokluğa gönül bağlamayın, Temiz kalbe vehim ve zan layık mıdır?''

Kevn ü fesad alemi fanidir. Baki olan ruhumuz doğmuş değildir.

O nağmelerden biraz söyleyecek olsam ruhlar mezardan başlarını kaldırır.

Onu uzak sanma. Kulağını yaklaştır. Lakin bunu söylemeye izin yok.

Veliler, zamanın İsrafil'idirler. Ölüler onlarla hayat ve kemal bulurlar.

Ölülerin canı ten mezarında iken velilerin canı onlara müessir olur.

Ve derler ki, ''Bu ses, başkalarının sesi değil. Hakk'ın işi ölüyü diriltir.''

''Biz ölüp toz toprak olmuşken Hakk'ın izniyle dirilip kalktık.''

Hakk'ın lütfu aleme gelince Meryem'e eylediği feyzi ihsan eder.

Ey derilerinin altında fani olan güruh, sevgilinin sesi yoku var eder.

O ses bir Allah kulundan işitilmiş de olsa mutlak şahın sesidir.

Görmede, söylemede göz ve dil şüphesiz Hakk'ın feyzine mazhardır.

''Benimle duyar, benimle görür''ün sırrı budur. Gerçeğe vakıfsan sır budur.

Kane lillah (Kulun Hak'la olması) mertebesini gözet. Kanallahu leh (Hakk'ın kul ile olması) in şartı budur.

Sana sensin, bazen de benim derim. Her ne dersem diyeyim ben parlak bir güneşim.

Bir an kandil hücresinden parlasam işim, bütün alemin müşküllerini halletmek olurdu.

Güneşin gideremediği karanlık, o nefesten kuşluk vakti gibi oldu.

Nerede bir karanlık bulunursa o bizim ışığımızdan kuşluk güneşi gibi olur.

Hak, Adem'e isimleri öğretti. Ademoğylları da Adem'den ders aldı.

Sende bu nur, ister Adem'deni ister Hak'tan olsun. Şarabın kabı ister küp, ister kabak olsun.

Gerçi kabak küple beraberdir, lakin senin gibi sevinçli değil.

Suyu ister ırmaktan, ister testiden al. Testinin coşkunluğu ırmaktandır.

İster aydan, ister güneşten nur al. Ayın da ışığı, güneşin ışığıdır.

Peygamber soyuna ve sahabeye tabi olun. Zira Peygamber ''Sahabem yıldızlar gibidir'' dedi.

Hz Muhammed Mustafa, ''Beni görenle, benim yüzümü görmüş olanları görenlere ne mutlu.''

''Ashabıma bakan bana bakmış gibidir. Ona ne güzel yücelik'' demiştir.

Bir kandil başka bir ışıktan yakılsa kandil, aynen o ışık gibi olur.

Bir mumu diğer bir mumdan yaksalar, herkes birinin parıltısında ötekinin parıltısını görür.

Böylece yüz kandil birbirinden yakılsa, sonuncusunun ışığı öncekinin ışığıdır.

İsterse o nur, son kandilden isterse can mumundan olsun hiç farkı yoktur.

İster o nuru son kandile nispet et. İstersen evvelkileri hatırla.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beyinden geçen düşünceler bize mi ait?

Kendini BİL!