Mevlana Mesnevi yazı dizisi - 45

 Adem Aleyhisselam'ın ''Ya Rabbi! Biz nefsimize zulmettik'' diye kabahati kendinde bulması; şeytanın da, ''Beni azdırışın hakkı için...'' sözüyle günahını Allah'a yüklemesi;

Kulun işi, Hakk'ın halk ettiğiyle olur. Bizim fiilimiz Allah'a istinat eder.

Kula işinde cüretlenmek olmasa neden niçin sebebi olmazdı.

Bizim hayır ve şer her işimizi Allah meydana getirmiştir. Beşerin fiili Hakk'ın eserleridir.

Söz söyleyen ya lafzı (söz) veya manayı görür. İkisini birden ihata etmek imkansızdır.

O, manaya dikkat ederse lafzı göremez. Zira aynı anda hem arkaya, hem öne bakmak mümkün değildir.

Ön tarafa bakıldığı zaman elbette arka taraf gözden gizlenir.

Mademki ruh, lafız ve manayı bir anda ihata edemez, bu iki işin nasıl (yaratıcısı) olabilir?

Şüphesiz Hak, her şeyi ihata etmiştir. Sonraki iş, evvelkine mani olmaz.

Şeytan, ''Ya Rabbi! Beni azdırışın için...'' deyip o alçak kendi fiilini gizledi.

Adem ise, ''Ya Rabbi! Biz kendimize zulmettik'' dedi. Allah'ın işinden gafil olmadı.

O, günahın Hak'tan olduğunu gizledi. Edep şerefine nail oldu.

Adem'e tevbesinden sonra Allah dedi ki, ''Ey Adem! O günahı da halk eden ben değil miyim?''

''Senin işin kaza ve kader icabıydı. Özür getirirken suça razılık niye?''

Adem, ''Edebi terk etmekten korktum'' dedi. Hak da ''İşte, senin korunmana sebep de budur'' dedi.

Hürmet eden hürmet bulur; şeker yiyen de lezzet.

İyi şeyler iyi olanlar içindir. Vefa ve cefa göster, hep aynı kalmaz, karşılığını görürsün.

Ey gönül! Aradaki fark için bir misal getir ki ihtiyar ve cebir anlaşılsın.

İki el ki biri hastalıktan titriyor, diğerini sen titretiyorsun.

İkisinin de hareketi Hak'tandır. Lakin birinde kulun dahli vardır.

Birisinde titreme isteğe bağlı; diğer hasta kimsede ise mecburidir.

Bu, akla ait bir bahistir. Hileci akıl, her zayıfa yol gösterici olamaz.

Akıl bahsi, inci ve mercan gibi de olsa can bahsi başka bir bahistir.

Can bahsinin makamı, can şarabının kıyamı başkadır.

Akıl bahsinin hüküm sürdüğü demlerde Ömer ile Ebu Cehil dost idiler.

Ömer, akıl bahsinden can bahsine geçinde Ebu'l-hakem, Ebu Cehil olup kaldı.

Gerçi Ebu Cehil, akıl ve his bahsinde kamil idiyse de can mevzuunda cahildi.

Akıl ve his bahsi eser veya sebeptir. Can bahsi ise hayret içinde hayrettir.

Ey ışık isteyen! Can nuru ile lazım ve lazım görülen, gideren ve gereken gitti.

Göz nuruna sahip olan kimse körün kılavuzuna, değneğine itibar etmez.


''Ve hüve meaküm eynema küntüm'' ayet-i kerimesinin tasfiri

Biz yine hikayeye gelelim de arif ile fakih olanlar hisseyab olsunlar.

Cehle gelince bu, canın zindanıdır. İlme meyl edersek o, canın eyvanı olur.

Biz, uyursak onun sarhoşlarıyız. Uyanık olsak onun hikayesini anlatmadayız.

Ağlarsak onun rızk dolu bulutu, gülersek şimşeği oluruz.

Kızıp ceng edersek bu kahrının, haya edip barışırsak bu da sevginin aksidir.

Biz kimiz? Bu karışık dünyada bir misafir. Elif (Hakk) ise her şeyden münezzehtir.


Rum elçisinin, Hz Ömer'den (Allah ondan razı olsun) ruhun, su ve çamurdan meydana gelen cisme mübtela olmasının sebebini sorması;

Elçi, Ömer'den bir kadeh içince gönlünün aydınlanmasiyle coştu.

Sual de, cevap da yok oldu. Yanlış da, doğru da kalmadı.

Aslı buldu. Fer'leri terk etti. Yalnız hikmete dair sormaya başladı.

Dedi ki, ''Ey Ömer! O temiz ruhun bu bulanık yerde hapsedilmesinin hikmeti nedir?''

''Tertemiz su çamurda gizlenmiş; saf ruh bedenlere bağlanıp kalmış.''

Ömer dedi ki, ''Sen derin bir bahse daldın. Manayı harfe, söze bağlıyorsun.''

''Hür olan manayı hapsettin. Rüzgarı, rüzgar kelimesine bağlayıp maphus eyledin.''

''Gerçi maksadın bu sırrı anlamaktı. Bu öyle bir sır ki bir örtü ile gizlenmiştir.''

''Faydanın kendisinden zuhur ettiği ve bizi gören Allah, kendisi görmez olur mu?''

Mananın kelimelerle söylenmesinde ve ona ait hususta yüz binlerce fayda var.

Faydalı konuşma, cüzler bölüğünün bir cüz'üdür. Küll, küllün faydasını tercihe yoldur.

Sen bir cüz iken faydalanıyorsun. Öyleyse niçin kül fayda dolu olmasın.

Sözün faydası yoksa sükut et, varsa kınamayı bırak da şükürle coş!

Hakk'a şükretmek herkese vaciptir. Ekşi yüzlü itirazcı mahrum ve meyus kalır.

Ekşi suratlı olmak şükür olsaydı, sirkeden daha şükredici bir kimse olmazdı.

Sirke, gönülde yer bulmak istiyorsa, şekerle karıştırıp sirkencübin olsun.

Şiire yanlış mana vermek fenadır. Elin, sapan taşını istediği yere atması zordur.


''Allah ile beraber olmak isteyen tasavvuf ehliyle otursun'' sözünün manası; 

Bu birkaç kadeh elçiyi mest etti. Ne elçiliği, ne de getirdiği haber kaldı.

Hakk'ın kudreti onu hayran etti. Elçi bu hallerden dolayı padişah oldu.

Sel denize gelince deniz; tane tarlaya ekilince ekin olur.

Ekmek, Adem Aleyhisselam tarafından yenilince ölüyken dirlik buldu.

Mum ve odun ateşe feda olunca karanlık varlıkları nurlandı.

Sürme gözlerde yer tutunca daha iyi görmeye sebep olur.

Kadından kurtulmuş, diri bir vücuda bağlanmış kişiye ne mutlu.

Yazık o diriye ki ölüyle arkadaş olmuş, ölmüş ve hayatı yok olmuştur.

Sen, Kur'an ehli olursan peygamberlerin ruhu sana arkadaş olur.

Ululuk sahibi Allah'ın temiz deryasının balıkları gibi olan peygamberlerin halleri, Kur'an'a göredir.

Onu okumanın sende bir tesiri olmazsa nebi ve velilere nazar kıl.

Kur'an'ın ayet ve kıssaları sana bir feyiz bahş ederse can kuşuna kafes köşesi dar gelir.

Kuş için kafes bir zindan olur. Kurtulmak istemezse o cahildir.

Bu kafesten kurtulmuş olan ruhlar, rehberliğe layık peygamberlerdir.

Onlar, kafesin dışında her taraftan derler ki,''Sana kurtuluş yolu budur bu!''

''Biz bu kafesten öyle kurtulduk. Kurtuluşa bundan başka rehber yok.''

''Şöhretten kurtulmana sebep olması için kendini ölü gibi, hasta ve inleyici kıl.''

Halk içinde meşhur olmak kuvvetli bir bağdır. Halk arasındaki bu şöhret demirden bir benttir.

Ey dost, bu hikayeyi dinlersen sana nice gizli şeyleri anlatır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beyinden geçen düşünceler bize mi ait?

Kendini BİL!