Mesnevi yazı dizisi-7
Muvaffak kılıcı Cenabıhak'tan terbiye ve edepte muvaffakiyet ümidi ve had bilmezliğin akıbetinin vehameti
Hakk'ın bize eden ihsan etmesini isteyelim. Zira terbiyeden noksan olan O'nun lütfuna layık değildir.
Edepsizin kötülüğü yanlız kendisine değildir. Belki bütün dünyaya karışıklık, ateş verir.
Alış-veriş zahmeti olmadan gökten sofra iniyordu.
Musa kavminden birkaç haddini bilmez de sarımsak ve mercimek istedi.
Bunun üzerine gökten ekmek ve sofra inmesi kesildi. Onlara ekin ekip biçme zamanının meşakati kaldı.
İsa dahi Hakk'a yalvarınca Allah'ın fazlı, lütfu ve cömertliği ona sığınak oldu.
'Ey Rabbim! Gökten bize sofra indir' dedi ve semadan onlara sofra gönderildi.
Küstahlar ise terbiyesizlik edip, sofra artıklarını da istediler.
İsa onlara, 'Bu cömertlik sofrasıdır. O Hakk'ın ihsanı olarak daimidir' dedi.
Bunda kötü zan ve hırs göstermek rızık verene karşı küfran-ı nimettir.
Hırstan kör olan o dilenci huyluların fitnesinden lütuf kapısı kapandı.
Zekatın verilmemesi yağmura mani olur. Zinadan da etrafa veba yayılır.
Gam, keder sana yine senden; şüphesiz senin küstahça işlerindendir.
Hak korkusundan kayıtsız olan, başkalarının da yolunu keser.
Bu yolda kim küstah olursa o, hasret vadisinde boğulur.
Bil ki, felek edebinden dolayı nurlu, melekler de bu yüzden masum ve temizdir.
Güneşin tutulması Azazil'in, Hakk'ın kapısından sürülmesi cüretleri, küstahlıkları yüzündendir.
Mevzu, şahın ve misafirin durumuna gelsin. Zira söz uzadı, maksada yaklaşmak geretir.
78. Huda’dan edebe tevfik isteyelim; edebsiz Rabb'ın lutfundan mahrum
YanıtlaSiloldu.
Zahirde ve batında bizi edebe uymada başarılı kılmasını Cenab-ı Hak'dan
niyaz edelim; cunku edeb dışına cıkan kimseler, Hakk’ın lutfu ile
tecellisinden mahrum olurlar ve haklarında ilahi kahır ortaya cıkar.
79. Edebsiz fenayı yalnız kendisi icin tutmadı; belki butun etrafa ateş
vurdu.
Ya’ni, edebsizin yaptığı fenalık yalnız kendi nefsi ile sınırlı kalmadı; belki
o fenalığın ateşini ve kotu te'sirlerini etrafa sactı. Nitekim Enfal suresinde
Hak Teala:
(Enfal, 8/25)
“Vetteku fitneten la tusibennellezine zalemu minkum hassaten”
"Sakının bir bela ve azaptan ki, sizden sadece zulmeden kimselere
isabet etmez (diğerlerine de isabet eder)"
buyurur.
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
43
80. Gokten baş ağrısız, alımsız ve satımsız maide erişir idi.
"Maide", uzerinde yemekler duzenlenmiş olan sofra veya tepsi demektir;
ve zahireye yani hububata da derler. Beytin orjinalinde gecen "Suda"' baş
ağrısı; "Furuht u harid" kısaltılmış mastarlardır; alım-satım demektir.
Bu beyt-i şerifte Tih sahrasında Beni İsrail'e gokten inen kudret helvası
ile, bıldırcın kuşu kebabına işaret buyrulur. Nitekim Bakara suresinde:
(Bakara, 2/57)
“ve enzelna aleykumul menne ves selva”
"Ey Beni İsrail, sizin uzerinize kudret helvası ve bıldırcın kuşlarını
indirdik"
buyrulur. Ya’ni Musa (a.s.) Beni İsrail'i Mısır'dan Tih sahrasına cekip
getirdiği zaman, onlara gokten maide ve zahire yani hububat erişirdi; ve
onlar bu zahireye calışmadan ve buna bağlı olarak baş ağrısı ve alım satım
zahmeti olmaksızın sahip olurlar idi.
81. Musa’nın kavmi icinde edebsiz olan birkac kimse, hani sarmısak ve
mercimek? dediler.
Beytin orjinalinde gecen "Sir" sarmısak, "ades" mercimek demektir.
Nitekim Hak Teala Bakara suresinde şu ayet-i kerime ile onların hallerini
haber verir:
(Bakara, 2/61)
“Ve iz kultum ya musa len nasbira ala taamin vahidin fed’u lena rabbeke
yuhric lena mimma tunbitulardu min bakliha ve kıssaiha ve fumiha ve
adesiha ve basaliha”
"Ey Beni İsrail, ne zaman ki siz dediniz: Ya Musa! Biz tek ceşit yemeğe
sabredemeyiz; Rabb'inden iste ki, bizim icin yerin bitirdiği baklagillerden
ve hıyardan ve sarımsaktan ve mercimekten ve soğandan cıkarsın."
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
44
Ya’ni birkac edebsiz Hakk’ın bu ni'metine şukretmediler; sarımsak ve
mercimek istediler.
82. Sofra ve goğun ekmeği kesildi; bizlere ekin ekmek ve bel bellemek ve
YanıtlaSilorakla bicmek zahmeti kaldı.
Beytin orjinalinde gecen "Han" sofra, "das" orak demektir. "Man"
"mayan”ın hafifletilmişidir. "Mara" bizlere demek olur.
Ya’ni, birkac edebsizin yuzunden ve onların şukursuzluğunden ni'met
sofrası ve goğun ekmeği kesildi; bizlere ekin ekmek ve bel bellemek ve
orakla bicmek zorlukları kaldı.
83. Tekrar Isa ne zaman ki şefaat etti, Hak, sofra ve tabak uzerinde
ganimet gonderdi.
Beytin orjinalinde gecen "Baz" kelimesinin cok ceşitli ma’naları vardır.
Burada, tekrar, yine, bir daha ma’nalarına gelir. "Şefaat" bir şeyi, diğer şeye
eklemek ma’nasına olan "şef’a"dan turemiş olup, dilemek ve esirgemek ve
gunahkar kimseyi salihlere eklemek ma’nasınadır. "Ganimet" savaşta
duşmandan alınan mal ma’nasında olup, burada ni'metden kinayedir.
Bu beyt-i şerifte, aşağıdaki ayet-i kerimeye işaret buyurulur:
(Maide, 5/112)
“İz kalel havariyyune ya isebne meryeme hel yestetiu rabbuke en
yunezzile aleyna maideten mines semai kalettekullahe in kuntum
mu’minin.”
"O vakit ki havariyyun, ey Meryem'in oğlu Isa! senin Rabb'in bize
gokten maide indirmeye kadir olur mu? dediler. Eğer mu'minler iseniz
Allah'dan korkun, dedi."
Şu bilinsin ki Ansiklopedi ismindeki meşhur kamus, Kardinal Gose'nin
sozlerini te'yid olarak havariyyunun hepsinin cahil, fakir, haysiyyetsiz,
hasebsiz, nesebsiz adam olduklarını beyan eder. Bunların halleri Ahmed
Midhat Efendi merhum tarafından, misyonerlerin İslamiyet aleyhindeki
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
45
iftiralarına karşı yazılan Mudafaa ismindeki yazılı eserinde, hıristiyanların
yine kendi ifadelerine ve tarihlerine bakarak ayrıntılı olarak beyan
olunmuştur. Hakikatte bunların cehaletlerine ve Isa (a.s.)a imanlarındaki
suphelerine bu ayet-i kerimede acık işaretler vardır. Nitekim Isa (a.s.)a: "Ey
peygamber!" diye hitab etmeyip, "Ey Meryem'in oğlu Isa" dediler. "Rabb'in
maide indirmeye kadir olur mu?" diye de, Allah'ın kudretinde suphe
ettiler. Isa (a.s.) onların bu cehalet ve suphelerine karşı: "Eğer imanınız
varsa Allah'tan korkun" buyurdu. Ondan sonra:
(Maide, 5/114)
Kale isebnu meryemellahumme rabbena enzil aleyna maideten mines
semai tekunu lena iden li evvelina ve ahirina ve ayeten minke, verzukna ve
ente hayrur razikin.
"Meryem'in oğlu Isa dedi: Ey Allah’ım, ey bizim Rabb'imiz! Bize
gokten maide indir ki, bizim evvelimize ve ahirimize bir bayram ve
senden bir ayet olsun; ve bizi rızıklandır ve sen rızık verenlerin hayırlısısın."
Isa (a.s.)ın bu şefaat ve niyazı uzerine gokten bir sofra indi. Tefsir edicile-
rin beyanına gore bu sofra gokten iki parca bulut arasında kırmızı renkli
idi. Bulutlar yere indi ve arasından bu sofra havariyyunun arasına duştu.
Isa (a.s.) sofranın ortusunu kaldırdı. Ustunde pulsuz ve kılcıksız ve yağı
damlamakta olan kebab olmuş bir balık var idi. Balığın baş tarafında tuz,
kuyruk tarafında sirke ve etrafında pırasadan başka turlu yeşillikler ve beş
tane de ince pide var idi ki, birinin ustunde zeytin, birinde bal, birinde
tereyağı, birinde peynir ve birinde de pastırma bulunuyor idi.
84. Yine edebsizler edebi terk ettiler; dilenciler gibi, sofra artıklarını
YanıtlaSilkaldırdılar.
Beytin orjinalinde gecen "Zelle" yemek ve sofra artığı demektir. "Ha"
coğul edatıdır. Ya’ni cahil ve fakir ve haysiyyetsiz oldukları yukarıda izah
olunan havariyyun, bu mu'cizeyi gordukleri halde, Hakk’ın kudretine olan
imanlarını kuvvetlendiremediler; maideden karınlarını doyurduktan sonra,
belki bu maidenin arkası gelmez diye, sofra artıklarını da dilenciler gibi
kapışıp sakladılar; ve kendi seviyelerine uygun arsızlık ettiler.
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
46
Havariyyunun az imanlı olduklarını ve ac gozluluklerini hıristiyanların
Isa'sı Matta İncili’nin on altıncı bolumunde ve diğer İnciller'de gostermiş
ve "Ey az imanlı adamlar! Nicin ekmek almadığınız icin birbiriniz ile
soyleşirsiniz?" demiştir.
85. Isa: Bu daimdir ve yeryuzunden eksik olmaz, diye onlara yalvardı.
Beytin orjinalinde gecen "Labe-kerden" yalvarmak demektir.
Ya’ni Isa (a.s.) o arsızlık eden havariyyuna: "Rica ederim, Hakk’ın kudre-
tinden suphe etmeyin ve hırs ve ac gozluluğu bırakın ve artıkları toplama-
yın. Bu maide mu'cizesi benim ummetim icin daimdir, yeryuzunden eksik
olmaz" diye yalvardı; fakat imanda şupheli olan bu balıkcı sınıfına bu
ricanın te'siri olmadı.
86. Kotu zan etmek ve hırs getiricilik,bir buyuğun ni'met sofrası onunde
kufur olur.
Bu beyt-i şerifin, Isa (a.s.)ın mubarek dillerinden havariyyuna soylenmiş
olması uygundur. Ya’ni, bu sofra bize Hak tarafından geldi ve onun
arkasının kesileceğini zannedip artıkları toplamak ve nefsani hırs goster-
mek, Hakk’ın kudretine karşı kotu zan etmektir. Bu haller, şanı cok buyuk
olan Hak Teala'nın ni'met sofrası onunde kufretmek olur.
87. O gormemiş, dilenci yuzlulerden, hırstan dolayı, o rahmet kapısı
onların uzerine kapandı.
Beytin orjinalinde gecen "Geda-ru" birleşik sıfat olup, gorunuşu ve
tavırları dilenciye benzeyen kimse ma’nasınadır. "Nadide" gorulmemiş ve
muflis; ve avam ta'birince "tırıl" ma’nasına gelir. "Feraz" zıt ma’nalara sahip
olan bir kelimedir; acık ve kapalı ma’nalarına gelir. Burada kapalı demektir.
Ya’ni, o gormemiş, dilenci kılıklı havarilerden ve onların hırsından
dolayı, Cenab-ı Hakk'ın o rahmet kapısı ve maide inmesi, onların uzerine
kapalı oldu.
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
47
88. Zekatın verilmemesinden dolayı bulut ortaya cıkmaz ve zinadan her
YanıtlaSilyone veba duşer.
"Zekat" şeriatte, her bir zenginin, uzerinden bir yıl gecmiş olan malının
kırkta birini hesap ederek fakir fukaraya vermesidir; bu İslami şefkat ve
yardımlaşmadır. "Veba" kendi ismiyle anılan hastalık ma’nasına geldiği gibi
bulaşıcı hastalıklara da denir.
Ya’ni zenginler zekatlarını fukaraya vermezlerse, zamanında bulutlar
ortaya cıkıp yağmurlar yağmaz; ve zina coğaldığı zaman da, beşer fertleri
arasında turlu turlu hastalıklar yayılır.
Bu beyt-i şerifte Ka'b b. Malik'ten rivayet olunan şu hadis-i şerife işaret
buyrulur: "Yağmur yağmadığını gorduğunuz zaman, biliniz ki halk
zekattan kacınmışlardır; bundan dolayı Allah Teala da kendi indinde
olan şeyi men' etmiştir. Ve bulaşıcı hastalıkların yayıldığını gorduğunuz
zaman da, biliniz ki, muhakkak zina yaygınlaşmıştır."
89. Sana zulmetlerden ve gamdan her ne gelirse, o dahi korkusuzluktan ve
edepsizliktendir.
Ey hak yolunun yolcusu, senin kalbine nebiler ve evliya ve onların
sozleri hakkında suphe ve inkar zulmetlerinden her ne gelirse; veyahut
sebebini bilemediğin bir gam ve sıkıntı bulaşırsa, bil ki, o zulmetler ve
gamlar, hak yolunda yaptığın laubalilikten ve korkusuzluktan ve edepsiz-
likten gelmiştir. Bunun def edilmesinin caresi bu cildin 849 numarasında
bulunduğu uzere istiğfar edip, iyi ameller yapmaktır. Mesnevi:
"Ne vakit ki gam gorursun, sen istiğfar et; gam Halık'ın emriyle gelmiştir;
iş yap!"
90. Her kim dost yolunda korkusuzluk ederse o, erlerin yol vurucusu ve
namerdi- dir.
Beytin orjinalinde gecen "Reh-zen" yol vurucu, "namerd" alcak ve değer ve
i'tibarı olmayan kimsedir. "Korkusuzluk"tan kasıt, Allah'ın ve Resul'unun
emirlerine muhalefet etmek ve onların yasakladığı fiillere cur'et etmektir.
"Dost yolu"ndan kasıt, şeriat ve tarikat ve hakikat yollarıdır.
Nitekim şeriat yolunda korkusuzluk edip zekat vermemenin yağmurun
yağmamasına; ve zinaya cur'et etmenin, bulaşıcı hastalıklara sebep olduğu
yukarıda gecti. Diğer şer'i amelleri terk etmekte de turlu turlu hem dışsal ve
hem de icsel vahim durumlar vardır.
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
48
Tarikatte korkusuzluk, kendisi nefsinde kamil olmadığı halde, halkı irşada
kalkmaktır. Nitekim bu gibiler hakkında ayet-i kerimede:
(Bakara, 2/44)
“E te’murunen nase bil birri ve tensevne enfusekum”
"Kendi nefislerinizi unuttuğunuz halde, insanlara iyilik ve takva ile mi
emrediyorsunuz?"
buyrulmuştur.
Ve hakikat yolunda korkusuzluk da, ilahi hakikatleri ve sırları, ehli olma-
yan kimselere acmaktır. Cunku hadis-i şerifte: "Hikmeti ehlinden başkasına
vermeyiniz, o hikmete zulmedersiniz" buyrulmuştur.
Bundan dolayı bunların hepsi dalalettir ve bu yolda hareket edenler, edeb
dışına cıkan kimselerdir ki, bunlar "merdan"ın, yani şeriat ve tarikat ve hakikat
yolunda doğru gidenlerin yolunu vurucudur.
91. Bu felek, edepten pur-nur olmuştur; ve melek edepten pak ve ma'sum
YanıtlaSilgeldi.
"Edeb" sozlukte adet ve kaide ve nefsin iyileştirilmesi ma’nasınadır. Bu
i'tibar ile adete ve ahlak kaidelerine riayet edenlere edib, ve bu adet ve kaide
dışına cıkanlara edepsiz ve kustah derler.
"Felek", Hak yolunun koyduğu kaideler cercevesinde donup, bu adet ve
kaide dışına cıkmadığı icin, ışık kaynağı olan guneşten ve nur menşei olan
aydan pur-nur olur. Cunku gezegenlerin her biri adetlerini bozsalar, guneş
sistemimizin duzeni bozulup, uzayda bir karışıklık olur; ve etraf zulmet icinde
kalır. Adet ve kaide dışına cıkmaya ve istisna oluşmasına sebep olan şey ise
irade sahibi olmaktır. Ne felekte ve ne de melekte irade olmayıp hakim
san’atkar tarafından konulan adet ve kaide dışına cıkmadıkları icin, edibtirler.
Bu sebeble felek pur-nur ve melek de isyandan ve dikbaşlılıktan pak ve
ma'sum olmuş olurlar. İnsan ise, bunların tersine olarak, irade sahibi oldu-
ğundan, bu irade sebebiyle adet ve ahlak kaideleri dışına cıkmaya cur'et edip
edebsiz ve kustah olur.
92. Guneşin tutulması kustahlıktan oldu; bir Azazil cur'etten dolayı
kapıdan kovuldu.
Beytin orjinalinde gecen "Kusuf”un hareket halinde donuşu esnasında
ayın, guneş ile dunya arasından gecerken, golgesinin, dunyanın ba'zı
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
49
noktalarına duşmesinden ibaret olduğu, astroloji ilmine vakıf olanlarca
bilinmektedir. Ayın bu vaziyeti daimi değil, istisnai bir haldir. Cunku her
zaman ayın donuşunde tutulma olmaz. Bundan dolayı tutulmanın olması
icin felekte adetin tersine bir vaziyyetin gercekleşmesi icab eder. Bu ise ayın
donuşunde bir kustahlıktır; ve tutulma işte bu kustahlık sonucunda
meydana gelir. Gerci ayın donuşunde iradesi yok ise de, bu hal, donuşu
esnasında, tabii sevk ile, onun normal donuşunden ayrılmasıdır. Nitekim
biyolojide iradesi olmayan madenler ve bitkilerin tabii adetlerden istisnai
olarak ayrılmaları kabul edilmiştir. Şimdi etrafta olan adet ve kaide
cercevesinden iradesiz cıkış, boyle bir zulmeti doğurursa, insanın ilahi
kanunlar ve ahlak kaideleri cercevesinden iradesiyle cıkmasının, etrafta ve
kendisinde ne gibi zulmetleri doğuracağı izah edilemez. Nitekim ayet-i
kerimede, Rum suresinde:
(Rum, 30/41)
“Zaharel fesadu fil berri vel bahri bima kesebet eydin nasi”
"İnsanların elleriyle kazandıkları şey sebebiyle, karada ve denizde
fesad ortaya cıktı"
buyrulur. "Azazil" İblis'in ismidir. Kucuğun, buyuğun emrine itaat
etmesi ahlak kaidelerinden iken, İblis bu kaide dışına cıkıp, haset duygu-
suyla Adem hakkında Hakk'a karşı i'tiraza cur'et etti ve bu cur'eti ve
edepsizliği sebebiyle saadet kapısından kovuldu.
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
50