Mesnevi yazı dizisi-10

 O velinin, padişahtan cariye ile yanlız kalmayı istemesi ve onun hastalığını alması

Hekim, vaziyeti anladı ve yüce taht sahibi şahın sırdaşı oldu.

'Ey şah, evi boşalt. Dost ve yabancı kimseyi içeriye alma.'

'Kapı ardında kimse kalmasın. Bu bitap hastadan soracaklarım var' dedi.

Dost, düşman evden herkes uzaklaştı. İçeride yalnız hasta ile hekim kaldı.

Hekim, 'Ey güzel huylu (nazik bir şekilde), memleketin neresidir? Zira her şehrin başka bir tedavi usulü vardır.'

'Memleketlerinde akraban, sevdiğin, komşun var mı söyle?' diyerek.

Başından geçenleri birer birer sorarken onun nabzını tutuyordu.

Kimin ayağı dikenden incinirse o, gayri ihtiyari ayağını dizinin süsü eder (ayağını dizinin üzerine kor).

İğne ucu işe yaramazsa, dişi ve dudağı ona yardımcı olur.

Kişinin ayağındaki diken yarası bir keder verirse diken, gönülde olunca hiç karar kalmaz.

Her rastgelen gönül dikeni görseydi, sinek gibi yara sahibine el uzatmazdı.

Eşeğin kuyruğu (altına) bir diken konulursa o, çıkarmak zannıyla boyuna bağırır durur.

Eşek ızdırabından bağırmaya (çifte atmaya) devam eder. Ona dikenden kurtarmak için akıllı birisi lazımdır.

Dikenden kurtulabilmek için ıstırabından o, her tarafa koşar, bağırır durur.

O diken çıkarmada usta olan kişi, güzel davranışlarıyla zavallıyı gamdan emin eyler.

O hünerli tabip, cariyeden dostları hakkında malumat aldı.

Dostça ona halini, memleketindeki sevdiğini, akranlarını sordu.

Her sualde hekim susar, hastanın nabzına akıl kulağını tutardı.

Ta ki, o nabza aşina kamil hekim, hangi ismin sualini aydınlatacağını anlayabilsin.

Cariye, memleketindeki tanıdıklarını saydıktan sonra başka bir şehir adı söyledi.

'Hekim, memleketinden çıkınca ilkin hangi şehirde eğlendin' dedi.

Aynı şekilde sual devam ettikçe nabzın atmasında bir değişiklik olmadı.

Cariye şehrin ileri gelenlerini birer birer saydı. Görüştüklerini, ekmek, tuz tediklerini anlattı.

Şehirden, evden bir hayli bahs ettiyse de bu hikayeden nabızda bir değişme olmadı.

Hekim, Semerkand şehrini soruncaya kadar onun halinde diğer şeylerden bir değişme olmadı.

(Semerkand sorulunca ) nabız hızlandı. Yanağı kızardı, (sonra) sarardı; çünkü derdi Semerkandlı bir kuyumcudandı.

Hekim, hastanın vaziyetini öğrendi. O pir, ustalıkla bu sırrın vakıfı oldu.

Dedi ki, 'Kuyumcunun semtini söyle!' Köprü yakınında Gatfer Mahallesi' dedi.

Hekim, 'Üzülme, ben senin hastalığını anladım; tedavi için tedbir aldım' dedi.

'Sen, hasta gönlünü sevindir. Feyz yağmurum senin bahçene yağacaktır.'

'Gam yeme sen, ben senin derdini çekmekteyim ve bu derde (yüz babadab daha ) müşfik bir ortağınım.'

'Sırrını sakın hiç kimseye duyurma. Padişah dahi halini sorarsa söyleme.'

'Sevgilinin sırrı gönülde gizli olursa bil ki, muradın çabuk olur.'

PEygamber, 'Sırrını gizleyen muradına tez kavuşur'. dedi.

Tohum toprak altında gizlenince, mes'ut, yeşermiş ve tertemiz olur.

Altın ve gümüş, madende gizli olmasalardı nasıl dünyanın her tarafında makbul olurlardı.

O mahir hekimin lütuf ve vaatleri, gönül hastasını gamdan, kederden kurtardı.

Hakiki vaatlerden kalbe sevinç gelir. Yalan vaatler ise insana üzüntü verir.

Kerem sahibinin vaadi hazine gibidir. Cimrinin yalan vaadi eziyet olur.


Yorumlar

  1. Cariyeciğin hastalığını anlamak icin,
    o velinin padişahdan yalnız bırakılmalarını istemesi
    "Keniz" cariye, devamındaki "kaf" kucultme icindir. "Kenizek" cariyecik
    demek olur. "Talebiden" Arapca "taleb" kelimesinden oluşmuş yapma bir
    mastardır, "istemek" ma'nasınadır. "Cihet" kelimesi Farsca’da "icin"
    demektir.
    144. Dedi: Ey şah! Boşalt evi! Uzaklaştır hem akrabayı ve hem biganeyi!
    Beytin orjinalinde gecen "Hane"den kasıt, salikin kalbi. "Halvet" yalnızlık
    ve tenhalık demek olup, burada butun hatıralardan soyutlanmaya işarettir.
    "Hıyş" akraba demek olup, burada ruhani olan ovulmuş hatırlara; ve
    "bigane" yabancı demek olup, nefsani olan kotulenmiş hatıralara işarettir.
    Ya'ni, ilahi hekim ve kamil murşid, salike dedi ki: "Kalbini huzurumda
    butun hatıralardan soyutlayıp, boşalt; bu hatıraların iyisini ve kotusunu
    uzaklaştır.
    145. Ev altında kimse dinlemesin, ta ki cariyeden birtakım şeyler sorayım.
    Beytin orjinalinde gecen "Dihliz" ev ile kapı arası ma'nasınadır, ev altı
    demek olur. Bundan kasıt, ortak his, hayal, vehim, meydana getirici hayal
    ve hafıza kuvvetlerinden ibaret olan batıni duyulardır. Ya'ni senin cisim
    evinin dehlizi mesabesinde olan batıni duyulardan hicbirisi faaliyet halinde
    olmasın. Kendini olu gibi bana teslim et; ta ki senin bu cuz'i aklından
    birtakım şeyler sorayım.
    146. Ev boşaltıldı ve kalmadı bir dolaşan; başka kimse kalmadı tabibten
    ve hastadan.
    Beytin orjinalinde gecen "Deyyar" dairin pekiştirme kipidir, donup
    dolaşan demektir. Ya'ni salikin kalp evi hatıralardan boşaldı; boylece ilahi
    hekim ile, salikin cuz'i aklı karşı karşıya kaldı.
    147. Yavaşca ve yumuşakca dedi: Neresidir senin şehrin? Cunku ayrıdır
    ilacı her bir şehir ehlinin.
    Bu ve aşağıdaki beyitlerde insan-ı kamil tarafından salikin akıl ve
    idrakinin mertebesi ve isti'dadı ve hakikatleri idrak icin batınındaki
    usturlabı ve akıl ve nefsinin en cok ilgi gosterdiği şeyin araştırıldığına işaret
    buyrulur.
    (alıntıdır)

    YanıtlaSil
  2. 148. O şehirde kimin vardır yakınlık yonunden; akrabalığın ve bağlılığın
    ne sebepden?
    Ya'ni, kamil murşid, salike nazikce bir şekilde şehrini ya'ni, aklının
    ilimlerden hangi ilimde şohret aldığını sordu. Cunku herhangi bir ilimde
    ilerlemiş ve onu hakikat zannedip o ilim ile sınırlanmış olan aklın aydın-
    lanmasının usulu ve ilacı başka olur. Ve yine sordu ki, o ilimde sen kime ve
    hangi ustada bağlısın, ona yakınlığın ve bağlılığın ne şey sebebiyledir?
    Ya'ni seni nefsinin gururu ve benliği mi ilim oğrenmeye sevk etti? Cunku
    insan-ı kamil salikin aklının ve ilminin mahiyetini ve mertebesini anlamak
    ister; ve bilinmektedir ki ruhun yukselmesi akıl vasıtasıyladır.
    Bundan onceki mubarek kırmızı başlıklı beyitlerde Hz. Pir, edepten bahis
    buyurdular; ve edeb aklın icabıdır. Bundan dolayı salikin o beyitten, aklının
    mertebesi ve aklının mertebesinden de seyr-i sulukta yukselmeye isti'dadı
    anlaşılır. Cunku Hak yoluna suluk ve Hakk'a ve hakikate ulaşmak, her
    mertebedeki aklın karı değildir. Nitekim 5. cildin 460, 461, 462 numaralı
    beyitlerinde şoyle buyrulmuştur:
    "Akıllar icin mertebelerde yerden goğe kadar olan bu farklılığı iyi bil. Bir
    akıl vardır ki, guneş yuvarlığı gibidir; bir akıl vardır ki, Zuhre ve şihab
    yıldızlarından daha aşağıdır. Bir akıl vardır ki, sarhoş kandili gibidir; bir
    akıl vardır ki, bir ateş kıvılcımı gibidir."
    149. Elini onun nabzı uzerine koydu ve bir bir feleğin cevrinden de sordu.
    Ya'ni araştırma elini salikin idrakinin nabzına koydu; feleğin cevrinden
    ve hayatındaki gecirdiği hallerden de sordu.
    150. Ayağına diken battığı zaman bir kimsenin, ayağını ustune koyar
    dizinin.
    Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
    69
    İnsan-ı kamil, o salikin batınındaki ıztırabı ve hastalığı anlamak icin, bu
    soruları sordu. Orneğin bir kimsenin ayağına diken batsa, ayağını ilk once
    dizinin ustune koyar.
    Beytin orjinalinde gecen "Cehed" sıcramak ma'nasına olan "cesten"
    mastarının geniş zaman fiilidir; burada, batmaktan kinayedir. Ba'zı
    nushalarda batmak ma'nasına olan "haliden" mastarının geniş zaman fiili
    olan "haled" vardır.
    151. Ve arar onun başını iğne ucu ile ve eğer bulamaz ise, ıslatır onu
    dudağı ile.
    Ya'ni diken batan ayağını dizinin ustune koyduktan sonra, iğnenin ucu
    ile de, o dikenin başını arar; ve eğer bulamaz ise, o diken batan yeri dudağı
    ile ıslatır.
    Beytin orjinalinde gecen "Vez" "ve ez" demek olup, burada "ez", "ile"
    ma'nasınadır. Birinci "ser" "uc" ve ikinci "ser" "baş" ma'nasınadır.
    152. Boyle guc bulunursa, ayakta olan diken; Acık cevap ver! Nasıl olur
    gonulde olan diken?
    Beytin orjinalindeki "Duşvar-yab" birleşik sıfattır, "guc bulucu" demek
    olur. "Va" kelimesinin ceşitli ma'nası vardır; birisi de acık demektir. "Va-
    daden" acık vermek demek olur.
    Ya'ni, ayaktaki maddi bir dikeni bulmak boyle guc olursa, kalbe batan
    ma'nevi dikeni bulmak ne kadar zor olur; ve bu zorluğun cevabını da, eğer
    mumkun olursa, sen acık olarak ver!

    YanıtlaSil
  3. 153. Eğer gonul dikenini her bir soysuz gore idi, bir kimsenin uzerinde ne
    vakit gamların eli olur idi?
    Beytin orjinalindeki "Has" burada kendini beğenen ve ma'na aleminde
    soysuz ve alcak mertebede olan kimseden kinayedir. "Gaman", gamın
    coğuludur. Elif ve nun harfleri ile yapılan coğulluk, her ne kadar ruh sahibi
    olanlara ait ise de, Farsca’da ba’zen bu edat bu kaideye ters olarak ruh
    sahibi olmayanların hakkında da kullanılır.
    Ya'ni, ma'na aleminde mertebesi alcak olan her bir kimse, gonul dikeni
    Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
    70
    olan kotu sıfatları gormuş olsa idi, her bir kimsenin kalbine gamların eli
    erişemez idi. Orneğin alcak gonulluluk makbul bir sıfattır; fakat cok
    mutevazi kimseler vardır ki, gorunuşte bu alcak gonulluluk ile halkın
    gozunde i'tibar kazanmak ve yukselmek isterler. Oysa bu alcak gonullulu-
    ğun altında kotu ahlak olan kibir ve kendini beğenmişlik gizlidir. Eğer bir
    kimse onun bu alcak gonulluğune değer vermese veya hakaret bakışıyla
    baksa, uzulup, kalbi gamlanır.
    154. Bir kimse eşeğin kuyruğu altına bir diken koyar; eşek onun def’ini
    bilmez, sıcrar.
    155. Sıcrar ve o diken batar daha kuvvetli; bir akıllı lazımdır ki koparsın
    dikeni.
    156. Eşek dikeni def’ etmek icin, yanmaktan ve acıdan, cifte attı; her yerini
    yaraladı.
    Bu beyitlerde eşek ve diken orneği ile, gaflet ehlinin hali tasvir buyru-
    lur. Cunku gaflet ehli kalbe azap veren nefsin kotu sıfatlarını bilip ve bulup
    def’ edemez; cırpınır durur ve birtakım tedbirlere muracaat eder. Bu
    tedbirler ise bilakis onun gamlarını ve ıztırablarını arttırır. Bundan dolayı
    bir gonul tabibi olan insan-ı kamil lazımdır ki, onun kalbinden bu nefsani
    sıfatları cıkarsın.
    157. O diken toplayıcı olan hekim ustad idi. El vururdu, yer yer sınar idi.
    Beytin orjinalindeki "Har-cin" toplamak ve devşirmek ma'nasına olan
    "ciden" mastarının 2.şahsa (sen) emir olan "cin" ile "har" dan oluşmuş,
    birleşik sıfattır. "Azmuden" sınamak, denemek, imtihan etmek demektir.
    Ya'ni, o ma'nevi dikenleri toplayıcı olan hekim ve insan-ı kamil, bu
    hususta ustad ve maharetli idi. O dikeni bulmak icin araştırma elini o
    salikin yer yer sıfatları uzerine vurur ve sınar ve tecrube eder idi.
    Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
    71
    158. O cariyeden, hikaye yollu dostlarının halini dahi sorar idi.
    Ya'ni, ilahi hekim, maksadını sezdirmeksizin sadece bir karşılıklı konuş-
    ma zemini teşkil etmek ve bir başından gecenlerin beyanı turunden olmak
    uzere cariyeden, sevdiği dostlarının halini dahi sorar idi.
    159. O, makamından ve efendilerinden ve hemşehrilerinden hikayeleri,
    hekime acık soyler idi.
    Beytin orjinalindeki "Taş" ortaklık edatıdır. İsimlerin sonuna geldiği
    zaman, beraberlik ma'nasını ifade eder. "Şehr-taş" hemşehri ve bir-şehirli
    demek olur.
    Ya'ni, cariye o hekimin hastalığını iyileştireceğine kanaat getirdiği icin,
    ondan hicbir halini ve başından geceni saklamayıp, apacık bir şekilde kendi
    makamından ve efendilerinden ve hemşehrilerinden haber verir idi.

    YanıtlaSil
  4. 160. Kulağını onun hikaye soylemesi tarafına tutardı; aklını da nabzına ve
    onun hareketine tutardı.
    Ya'ni o kamil murşid, zahirini salikin zahirine ve batınını da salikin
    batınına cevirip, onun ma'nevi hastalıklarını tetkik ederdi.
    161. Ta ki kimin isminden sıcrayıcı olursa nabzı, cihanda o olur onun
    canının arzusu.
    Cunku gam ve mutluluk gibi insanın batınına te'sir eden haller, onun
    zahiri olan cisminde de eserlerini gosterir ve nabzının normal seyrinde
    giden atışlarını da değiştirir.
    Eskiden doktorlukta "nabız ilmi" varmış. Doktor, hastaya hastalığını
    soyletmeksizin nabzının atışından hastalığı anlarmış. Bu gibi doktorlara
    yetişenler, onların halini bize naklediyorlar. Şimdiki doktorlukta nabız
    ilminden pek az bir bilgi kalmıştır. Bu doktorların Hindistan'da mevcut
    olduğunu soyluyorlar.
    Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
    72
    162. Kendi dostlarını ve şehirlerini saydı; soyledi ondan sonra başka şehir
    adını.
    Ankaravi'de birinci mısra'da "şehr-i o ra" yazılıdır. Bu şekilde cariyenin
    dostlarını ve şehrini soyleyen ilahi hekim olur. Fakat Hind nushalarında
    "şehr-i hod ra" yazılıdır; bu şekilde de bunları soyleyen cariye olur ki,
    ma'nanın gelişine gore bu nusha daha uygun gorunur.
    163. Dedi: Ne zaman ki kendi şehrinden cıktın; hangi şehir de cok
    bulundun?
    Cariye, salikin cuz'i aklı olarak duşunulduğune gore, "salikin kendi
    şehri"nden kastın, ilim şu'belerinden en fazla isti’dadlı olup, muhabbet
    ettiği ilim olması uygun olur.
    Ya'ni, kendine meslek edindiğin ilim şu'besinden başka, hangi ilim
    şu'besinde cok meşgul oldun.
    164. Bir şehrin adını soyledi ve ondan da gecti; yuzunun rengi ve nabzı
    değişmedi.
    Bir ilim şu’besinin adını soyledi ve geciverdi. Ona muhabbet gosterme-
    diği icin, bundan ayrılığından dolayı idrakinde bir değişiklik oluşmadı.
    165. Efendilerini ve hemşehrilerini, onların mekanından ve tuz ve ekmekten
    bir bir acık soyledi.
    "Ekmek ve tuz" ta'biri, beraberce bir sofrada yiyip icmekten ve
    munasebette bulunmaktan kinayedir. O cuz'i akıl, o ilim şu'besindeki
    ustadlarını ve ders arkadaşlarını ve onların ikamet ettikleri yeri ve onlar ile
    olan munasebetleri acık bir şekilde soyledi.
    166. Şehir şehir ve hane hane etti hikaye; onun ne damarı kımıldadı ve ne
    yuzu dondu sarıya.
    Ya'ni salik bu ayrıntıları verdiği halde, onlardan ayrılmış, olmasından
    dolayı, kendisinde hicbir uzuntu eseri gozukmedi.
    Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
    73
    167. Şeker gibi olan Semerkand’dan soruncaya kadardı, onun zararsız hali
    uzere nabzı.
    "Semerkand"dan kasıt, vucut ve benlik şehridir ki, bu şehir cuz'i akıl
    indinde şeker gibi tatlıdır; ve bu şehirde her an akla, turlu turlu cismani
    zevkleri yaldızlayıp gosteren nefis kuyumcusu ikamet etmektedir. Ve akıl, bu
    nefis kuyumcusunun aşıkıdır.
    Arifin biri nefsi şoyle tanımlar: "Nefse bir suret verilse şekli şudur: Başı
    kibir, gozu kendini beğenmişlik, ağzı haset, lisanı yalan ve gıybet, kulağı
    unutkanlık, goğsu duşmanlık ve kin, karnı şehvet ve iftira, elleri hainlik ve
    hırsızlık, ayaklaeı emel, kalbi gaflet ve ruhu kufurdur."
    Nefsin kuyumcuya benzetilmesi; "İnsanların en yalancısı kuyumculardır"
    hadis-i şerifine dayanmaktadır.
    Ya'ni salikin hali vucut ve benlik şehrinden soruncaya kadar, hic değiş-
    medi.
    (alıntıdır)

    YanıtlaSil
  5. 168. Nabız hareket etti, kızardı ve sarardı yuzu; Semerkandlı kuyumcudan
    ferd oldu cunku.
    Beytin orjinalinde gecen "Zer-ger" kuyumcu demektir. Ya'ni ne zaman ki
    bu şehirden bahs olundu, o şehirde ikamet etmekte olan nefse olan aşkından
    dolayı, salikin aklında ve idrakinde bir değişiklik oluştu; cunku ruh sultanının
    huzurunda nefis kuyumcusundan ayrıldı.
    169. O hekim ne zaman ki hastadan anladı bu sırrı, acık buldu o dert ve
    belanın aslını.
    O hekim ne zaman ki nefsin aşk ve muhabbetine tutulmuş olan cuz'i
    akıldan bu sırrı anladı ve bu yuzden uğradığı dert ve belanın aslını acıkca
    buldu; cunku salikin ilim turleri şehirlerinde tahsil zahmetini tercih etmesi,
    hep nefsine olan muhabbetinden dolayı idi ve hep meşhur olma ve benlik
    aşkından idi.
    170. Dedi: Gecit mahallinde onun mahallesi hangisidir? Dedi: Kopru
    başında ve Gatfer mahallesidir.
    İlahi hekim, cariyeye dedi: Gecit mahallinde, o kuyumcunun mahallesi
    hangi mahalledir? Cariye cevaben dedi: Kopru başında ve Gatfer mahalle-
    Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
    74
    sidir."Kopru"den kasıt, cismaniyet alemidir ki, nefis bu cisim aleminin
    devamlılığına bağlıdır; ve cismaniyet alemi ise, ruhun bu cismaniyet
    alemine gelmezden evvel bulunduğu birinci misal alemi ile, bu cismaniyet
    aleminden ayrıldıktan sonraki ikinci misal alemi, ya'ni berzah arasında bir
    koprudur. "Gatfer" ile, emmare nefs mertebesine işaret buyrulmuş olması
    uygun olur; cunku salikin nefsi, bu cismaniyet aleminde ilk olarak bu
    mertebede bulunur.
    171. Dedi: Senin hastalığın nedir bildim; hemen senin iyileşmen icin
    sihirler gostereceğim.
    "Sihir" kelimesinin ceşitli ma'naları vardır; burada harikalar gostermek
    demektir.
    Ya'ni insan-ı kamil salike dedi: Senin hastalığının mahiyetini teşhis ettim
    ve senin bu hastalıktan kurtulman hususunda acele harikalar gosterece-
    ğim. Cunku insan-ı kamilin hizmeti salikin nefsini oldurup, onu "Olmezden
    evvel olunuz" hadis-i şerifi gereğince, nefsani sıfatlarından kurtarmak
    ve ruhaniyet mertebesine yukseltmektir.
    172. Sevin ve rahat ve emin ol ki, sana yağmurun cimene yaptığını
    yapacağım.
    Beytin orjinalindeki "Imin" "amin" kelimesinin vezne uydurmak icin
    uzatarak okunmuşudur, emin olan demektir. Ya'ni hekim dedi ki: Beni
    bulduğun icin sevin ve kalben rahat ve korkudan ve sıkıntıdan emin ol;
    cunku yağmur nasıl cimenliği yemyeşil yaparsa, ben de seni nefsinin
    sıkıntılarından kurtarıp, ruhunun sıfatlarıyla latif ve guzel bir hale getirece-
    ğim.
    173. Sen gam yeme; ben senin gamını yok ederim; Ben sana yuz babadan
    daha şefkat ediciyim.
    174. Her ne kadar padişah senden bunu cok araştırır ise de; sakın sakın bu
    sırrı soyleme kimseye.
    Bu beyt-i şerifte salikin seyr-i suluktaki hallerini yabancılara ifşa etmeme-
    sine işaret buyrulur.
    Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
    (alıntıdır)

    YanıtlaSil
  6. 175. Mezarı gonul olduğu vakit senin sırrının, pek cabuk hasıl olur senin o
    muradın.
    176. Peygamber, her kim sırrı gizledi ise, cift oldu buyurdu, cabuk kendi
    muradı ile.
    Bu beyt-i şerifte: "Kim ki sırrını sakladı, onun işi hasıl oldu" hadis-i
    şenfine işaret buyrulur.
    177. Ne zaman ki tohum yerde gizli olur, onun sırrı bostanın tazeligi olur.
    Beytin orjinalindeki "Ser-sebz" taze, genc, ikballi ve talihli ma'nasınadır.
    Ya'ni tohum yere gomulup bakışlardan gizli kaldığı zaman, onun ici acılıp,
    yemyeşil bir halde cıkar ve bostanın tazeliği ve korpeliği olur. Bu beyt-i şerif
    sır saklamanın misalidir.
    178. Altın ve gumuş eğer olmasa idiler gizli, ma'den altında ne vakit
    terbiye bulurlar idi?
    Beytin orjinalindeki "Kan" ma'deni filizler cıkarılan kaynaktır. Ya'ni altın ve
    gumuş, toprak altında gizli olup, kendi ma'denlerinin altında terbiye olunup,
    altınlık ve gumuşluk mertebesini bulurlar. Bu beyt-i şerif de sır saklamanın
    diğer bir misalidir.
    179. O hekimin vaadleri ve lutufları, korkudan emin etti o hastayı.
    180. Hakiki olan vaadleri gonul, kabul edici olur; mecazi olan vaadler,
    elem tutucu olur.
    Beytin orjinalindeki "Tase" elem demektir. Ya'ni doğru vaadlere kalp
    inanır ve onları kabul eder; mecazi ve yalan vaadlerden kalp supheye duşer
    ve elem peyda olur.
    181. Akıcı hazinedir, kerem ehlinin vaadi; ruhun elemi oldu, ehil olmayanın
    vaadi.
    Beytin orjinalindeki "Revan" birinci mısra'da "reften" veya "reviden"
    Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
    76
    mastarlarından benzetme sıfatı olup, akıcı ve gidici demektir. "Genc-i
    revan" kıymeti akıcı olan hazine demek olur. “Revan” ikinci mısra'da,
    "konuşan nefs” ve "izafi ruh" ma'nasınadır. Ya'ni kerem ehlinin vaadi,
    doğru olduğu icin hukmu gecerli ve akıcı olan bir hazinedir. Ve kerem ehli
    olmayanın vaadi ise, yalan olduğu icin, ruha ağırlık ve sıkıntı verir ve kalp
    onun vaadinden soğukluk duyar.
    (alıntıdır)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Beyinden geçen düşünceler bize mi ait?

Kendini BİL!