Mesnevi yazı dizisi-3
Testiyi denize daldırsan bir günlük rızıktan fazlası kısmet olmaz.
Harisin göz testisi dolar mı? Kanaatsiz, sedefte inci olmaz.
Aşktan her kimin elbisesi parça parça olmadıysa o, kötülüklerden, hırstan, kibirden temizlenmemiştir.
Ey bizim tatlı aşkımız, ey bizim hastalığımızın tabibi! Şad ol.
Ey aşk! Bizim kibir ve azametimizin, şerefimizin devası, Eflatun'umuz ve Calinus'umuz sensin.
Topraktan olan beden aşk ile yüceldi. Bu tesir ile dağ bile coşup oynadı.
Vuslatın ışığı Tur'u nurla doldurdu. ( Tur sarhoş oldu ) ve Musa da düşüp bayıldı.
Eğer ben bir dost bulsaydım, ney gibi sırrımı ifşa ederdim.
Dostundan ayrılan, ne kadar konuşsa da o, yine dilsizdir.
Gül gidince gülistan zevki ve inleyen bülbülün feryadı kalmazdı.
20. Eğer denizi bir bardağa doker isen, ne kadar sığar? Bir gunluk kısmet!
YanıtlaSilYani, ey malın zatına ve aynına haris ve muhabbet edici olan kimse!
Deniz benzeri cok olan bu dunya mallarını, bir bardak benzeri olan cismine
sığdırmaya cabalasan, kendi rızkın itibarıyla, ona ne kadarı sığabilir? Ancak
bir gunluk kısmet ve rızkın sığabilir; cunku rızık diye, insanın boğazından
gecen şeye derler. İnsanın kazanıp topladığı ve fakat henuz yiyemediği ve
faydalanamadığı mal, onun rızkı değildir. Nitekim bankalarda biriktirdiği
yuz binlerce liraları yemeden olup gidenlerin haddi hesabı yoktur.
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
21. Harislerin gozunun bardağı dolmadı. Sedef, kanaat etmedikce inci
YanıtlaSildolmadı.
Bununla beraber denize benzeyen dunya malının zatına ve aynına haris
ve muhabbet edici olanların, bardak gibi olan gozleri, bu mallar ile
dolmadı. Orneğin yuz bini olan iki yuz bin ve bir milyonu olan iki milyon
yapmak istedi. Bu dolmanın caresi ancak kanaattir. Nitekim sedefin icine
nisan yağmuru tanelerinden biri duştuğu zaman, eğer ağzını kapatırsa
icinde inci peyda olur. Eğer sedef bu ilk damlaya kanaat etmeyip ağzını
kapamaz ise, icinde bu inci peyda olmaz. İnsanda bu hırsa işaret olarak
hadis-i şerifte şoyle buyrulur: "Eğer ademoğlunun altından ve gumuşten
iki vadisi olsa, elbette onların ucuncusunu ister; ve ademoglunun icini
ancak toprak doldurur."
22. Kimin elbisesi bir aşktan yırtıldı ise, o hırstan ve ayıptan tamamıyla
YanıtlaSiltemiz oldu.
"Elbise"den kasıt, ruhun elbisesi olan cisimdir. Bilinsin ki, taliplerin Hak
yoluna seyr-i sulukları iki turlu olur.
Birisi ilk olarak nefsi kotu sıfatlardan ve fena işlerden temizleyip ilahi
bilgiye isti’dadlı olmak ve o bilgiden sonra, ilahi aşk hasıl edip, bu "ebrar
yani iyilerin" yolundan, "şuttar yani iştiyakliler" yoluna yukselmektir.
Kamillerin bazıları, talibleri terbiyede ve kemale getirmede, bu yolu uygun
gormuşlerdir. Onları hırstan ve diğer nefsani olan ayıplardan ve kusurlar-
dan temizleyip guzel ve ruhani sıfatlar ile vasıflandırırlar.
Ve diğeri odur ki, salik ilk olarak aşk hasıl eder ve aşkın hasıl oluşundan
sonra butun fena işleri ve nefsani noksanlıkları gider. Bazı kamiller bu aşk
yolunu makbul tutup, sadık muridleri bu aşk menziline eriştirirler.
Hz. Mevlana, bu iki yolu beyan buyurdular. İlk olarak 19 ve 20 ve 21.
beyitleri, birinci yola işaret buyurdular. Ve ikinci yol, Hz. Mevlana'nın
itibar buyurduğu "şuttar yani iştiyakliler" ve "aşk" yolu olduğundan,
aşağıdaki beyitlerde de aşk hakkında daha geniş anlatım buyurdular. Yani
"Dunya hırsından ve bu hırs sebebiyle nefsani olan ayıplardan ve kusurlar-
dan temizlenmenin caresi, bu madde beden elbisesinin mecazi veya hakiki
bir aşk ile yıpranmasıdır. Cunku aşkın istila ettiği bir kalbe başka emeller
sığamaz. Nitekim 5. cildin 2725 numaralı beytinde şoyle buyururlar:
"Aşkın gayrı her ne varsa, aşkın yiyeceğidir; aşkın gagası onunde iki
cihan bir danedir."
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
23. Aferin! ey bizim latif, faydalı olan aşkımız; ey bizim butun hastalıklarımızın
YanıtlaSilhekimi!
Beytin orjinalindeki "Şad-baş" aferin ve maşaallah ma’nasında beğeni
kelimesidir. "Hoş" latif ve guzel ma’nasına. "Sevda"nın ise ceşitli ma’naları
vardır; burada fayda ma’nasınadır. "Tabib" sozlukte, san'atında ve ilminde
usta ve ustad olan kimseye derler; hekim ve doktor demektir. Sonradan
olan hastalıkların tedavisinde usta olan kimse ma’nasında kullanıldı. Yani
"Ey bizim latif, faydalı olan aşkımız! Ey bizim butun nefsani hastalıklarımı-
zın tedavisinde bir uzman olan doktorumuz, aferin sana!"
24. Ey bizim kibrimizin ve namusumuzun ilacı! Ey bizim Eflatun’umuz ve
YanıtlaSilCalinos'umuz!
Beytin orjinalindeki "Nahvet" buyukluk ve kibir ma’nasınadır. "Eflatun"
eski Yunan filozoflarından birisinin adıdır, felsefesiyle meşhurdur. Ve
"Calinos" aynı şekilde eski Yunan doktorlarından birinin ismidir. Aşka bir
şahsiyet verilip, filozoflukta Eflatun'a; ve manevi hastalıkları tedavide
Calinos'a benzetilmiştir.
25. Toprak cisim, aşktan felekler uzerine gitti. Dağ raksa geldi ve calak
YanıtlaSiloldu.
Beytin orjinalindeki "Şuden" mastarı, olmak ve gitmek ma’nalarına gelir.
Birinci mısra'daki "Şud" gitti ve ikinci mısra'daki "şud" oldu demektir.
"Calak" cabuk ve cevik ma’nasınadır. Yani "Server-i alem (s.a.v.)
Efendimiz'in ve onun varislerinin cisimleri, kesif ve ağır olan topraktan
halk edilmiş iken, ilahi aşk sebebiyle lutfedip feleklere uruc etti yani
yukseldi. Tur-i Sina dağı, Musa (a.s.)ın aşkından zuhur eden ilahi tecelli
uzerine harekete gelip hemen parca parca oldu.
26. Ey aşık! aşk, Tur’un canı geldi; Tur sarhoş ve Musa baygın duştu.
YanıtlaSil"Tur" Musa (a.s.)ın Cenab-ı Hakk’a dua ve niyaz yeri olan Tur-i Sina
dağının adıdır. Beytin orjinalindeki "Aşıka" kelimesinin sonundaki "elif"
harfi seslenme icindir, "ey" demektir. "Harre" Arapca, duştu, "saika" baygın
demektir. “ve harra musa saıkan” (A'raf, 7/143) yani "...Musa da baygın
duştu" ayet-i kerimesindendir. "Saika" Hafs okuması uzeredir. Diğer
okumalarda "Saika" da okunur. Mubarek beyit bu okumaya goredir. Yani
"Musa (a.s.)ın aşkının maden cinsinden olan Tur-i Sina dağına yansıması, o
dağa can oldu ve bu sebeble o Tur-i Sina, ilahi tecelliden sarhoş oldu ve
Musa (a.s.) da, bayılıp duştu.
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
27. Eğer ben kendi dem-sazımın dudağı ile eş olaydım, ben (ney gibi)
YanıtlaSilsoylemeye layık olanı soylerdim.
Beytin orjinalinde olan "Leb" dudak demektir, "dem-saz" ise birleşik
sıfattır ve "demi uygun" ve "nefes uydurucu" ve “sadık dost” ma’nalarına
gelir. "Cuft" sozlukte, Turkcede tekin karşılığı olan "cift" ma’nasınadır; ve eş
ve arkadaştan kinayedir ve kelimenin sonundaki "ya" temenni icindir.
Birinci "gufteni" kelimesindeki "ya" layık olma ve ikincideki "ya" hikaye
icindir. Yani "Ben kendi dostumun dudağı ile eş ve arkadaş olaydım, neyi
ufleyen neyzen nasıl turlu turlu nağmeler cıkartırsa, ben de, benim ney gibi
olan vucuduma olan ilahi ilhamlardan soylemeye layık olan sozleri
soylerdim."
***
Bilinsin ki, evliyanın en buyuklerinden Sehl b. Abdullah Tusteri (k.s.)
buyururlar ki:
"Alimin uc turlu ilmi vardır: Birisi "zahir ilmi"dir; alim onu zahir ehline
soyler. Ve diğeri "batın ilmi"dir ki, bunu ancak ehline soyler. Ucuncu ilim,
alim ile Allah Teala arasında bir sırdır; bu da alimin imanının hakikatidir.
Bunu ne zahir ehline, ne de batın ehline soylemez."
Bundan anlaşılır ki, Hz. Pir'in soylemek istediği ilim, bu ikinci turden olan
ilimdir. Bundan dolayı bu beyit, yukarıda gecen 3 numaralı “Ayrılıktan pare
pare sine isterim, ta ki iştiyak derdinin şerhini soyliyeyim” mubarek
beytinin kuvvetlendirilmesi olur. Ve ucuncu tur ilim, harf ve soze sığmadı-
ğından, lisanen soylenemediği icin kamiller bu sırrı ancak karşılıklı, kendi
hakikatlerine bakmak suretiyle muşahede ederler. Nitekim Hz. Pir, Şems-i
Tebrizi hazretleriyle bu mertebedeydiler.
28. Her kim ki o bir hem-zebandan ayrı oldu; her ne kadar yuz neva tutar
YanıtlaSilise de, nevasız oldu.
"Hem-zeban" birinin dilinden anlıyan arkadaş. "Neva" azık ve gıda demek-
tir; burada ruhun azığı ve gıdası olan hakikatler ve ilahi bilgiler kastedilir.
Yani, dilinden anlıyan bir dost ve arkadaş bulamayan kimse, her ne kadar
kendisinde ruhun gıdası olan bircok ilahi bilgiler olsa bile, onlan
soyliyemiyeceği icin, azıksız ve bilgisiz bir halde kalır.
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
29. Ne zamanki gul gitti ve gulistan gecti, ondan sonra bulbulden serguzeşt
YanıtlaSildinleyemezsin.
Bu mubarek beyitte Hz. Mevlana, sırlarının mahremi olan cenab-ı
Şemseddin Tebrizi hazretlerinin kayboluşuna işaret ederler ve Cenab-ı
Şems'i gule ve meclis ve sohbetlerini gulistana ve mubarek zatlarını da
bulbule benzetirler. Cunku Hz. Pir'in menkıbelerinin incelenmesinden
anlaşılacağı uzere, onların beyan buyuracakları aşk sırlarına ve ma’rifetlere
ve hakikatlere ancak birbirleri muhatab olabilirlerdi. Nitekim Sipehsalar
Menkıbeleri’nde bu sohbet mes'elesi şoyle rivayet olunur:
Bir vakitte Mevlana Şemseddin hazretleri dua vaktinde: "Ya Rab! Senin
has kullarından, benim sohbetime tahammul edebilecek bir kimse var
mıdır?" buyurdu. Derhal gayb aleminden işaret erişti ki: "Eğer sohbetine
mahrem ister isen, Rum tarafına sefer yap!" Derhal oradan Rum vilayetine
yoneldi; şehir şehir arıyarak Konya'ya ulaştı. Konya'da Hz. Mevlana'yı
bulmaları ve onlar ile munasebetleri ve sohbetleri bu menkıbelerde ayrıntılı
olarak anlatılmıştır.