Mesnevi yazı dizisi-6
Padişahın, cariyeyi tedavi eden hekimlerin aczini görerek mescide gitmesi ve Hak katında yalvarırken uyuya kalması ve rüyasında gayb müjdecisi Allah hekimi ile müjdelenip Allah'ın yardımıyla muradının hasıl olması
Padişah bu işte hekimlerin aczini görünce yalın ayak mescide koştu.
Mescidde mihrabın önüne geldi. Secde yeri göz yaşlarıyla doldu.
İbret nuru, gözünü aydınlatınca Allah'a hamd ü sena eyledi.
'Ey, en küçük ihsanı dünya mülküne bedel olan Rabbim! Açık ve gizli her şey sana malumdur.'
'Bütün ihtiyaçlarımızı gören sensin, fakat ben istek yolunda yanıldım.'
'Sen, gerçi kul hata eyler buyurdun ve açık, gizli ne varsa bağışladım, dedin.'
Padişah, can u gönülden coşunca, ilahi lütuflar denizi de coştu.
Ağlayıp dururken uyuya kaldı. Rüyasında bir pir görüp gelecekten haberdar oldu.
O dedi ki, 'Ey Padişah! Dileğin kabul oldu. Yarın sana bir yabancı gelecek.'
'O yabancı, hem iyi bir hekim, hem de doğru ve emin bir kişidir.'
'Tedavisinde keramet vardır. Onun kemali Hakk'ın kudretiyledir.'
Şah, uyanarak kendine gelince, gaybdan gelen vaat ile neşelendi.
Padişah, bu gizli sırrın zuhuru için pencere önünde beklemeye koyuldu.
Gördü ki, fazıl, alim birisi; gölge içinden güneş gibi belirmiş gelmektedir.
Uzaktan hilal gibi parlamakta (erişmekte), hayal gibi kah görünmekte, kah kaybolmaktadır.
Ruh gibi hayal de gizlidir. Bu dünya da o hayallerden biridir.
Dünya halkının cengi de, sulhu da, övünmesi, utanması da hep bir hayalden ibarettir.
Velilere tuzak olan hayaller, Tanrı bahçelerinin ay yüzlü güzellerinin bir akisleridir.
Padişah, rüyasında görmüş olduğu hayali, misafirin yüzünde temaşa etti.
Onu, kendisi bir yavermiş gibi karşıladı. Gayb aleminden gelen bu misafiri övdü.
İki aşk denizinin birleştiği görüldü. Misafir ve ev sahibi dost oldu.
Padişah, 'Asıl sevgilim sendin, o cariye değil. Fakat dünyada daima iş, işi gösterir.'
'Ey Pir! Sen bana Mustafa (sav)'sın. Ben de senin hizmetine kemer bağlamış Ömer gibiyim' dedi.
55. Ne zaman ki padişah o hekimlerin aczini gordu, yalın ayak mescid
YanıtlaSiltarafına koştu.
"Yalın ayak olmak" cismin zahiri duygularından soyunmaktan kinayedir.
Ya’ni salikin ruhu akla hakikatlerin oğretilmesi hususunda, zahiri alimlerin
aczini gordu; cismin zahiri duygularından soyunarak, mescid tarafına
koştu.
56. Mescide gitti, mihrab tarafında oldu. Secde yeri şahın goz yaşından su
dolu oldu.
"Mihrab" ruhun nefis ve şeytan ile harp yeri ma’nasına olup, burada
kıbleden kinayedir. Ya’ni salik mescide gitti ve kıble tarafına dondu ve
orada batıni duygularını toplayıp, zahiri duygularından fani oldu ve
secdeye kapandı. Salikin secde ettiği yer goz yaşından ıslandı.
57. Ne zaman ki fena gark-abından kendine geldi; medih ve senada guzel
lisan actı.
"Gark-ab", suya batmış demek olup, kendisine benzetilenin, benzeyene
bağıntısı turundendir. "Fena", bir şeyin zatında değişimidir.
Ya’ni salikin secdede zahiri duygularından soyunarak, kendisinin varlı-
ğında bir değişim gercekleşmiş idi. Sonra bu fena deryasına gark olmak
halinden cıkıp, yine zahiri duygularına geri donerek kendine geldi. Hak
Teala'yı medih ve ovmede guzel bir lisan actı. Cunku hadis-i şerifte: "Muhakkak
Allah Teala hamd ve medih olunmayı sever" buyrulmuştur.
58. Ey Allah’ım senin en kucuk ihsanın, cihanın mulkudur. Ben ne
soyleyeyim, sen gizliyi bilirsin.
Ya’ni, ey vergisi bol olan Allah'ım! Senin bir kuluna en kucuk ve en aşağı
olan ihsanın, cihanın mulkunu bağışlamak ve şahlık mertebesini vermektir.
Ben dilim ile ne soyleyeyim; sen benim icimde gizli olan sırlarımı bilirsin.
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
59. Ey daima bizim ihtiyacımıza sığınak olan, biz bu def’a yolu yanlış
YanıtlaSilyaptık.
Ey Allah'ım! Biz daima ihtiyacımızı sana arz etmek lazım gelirken, bu
def’aki ihtiyacımızda yolu şaşırıp, beşeriyyet aczi icinde kıvranan hekimlerden
yardım umduk; ve bu suretle yine yanlış yola gittik.
60. Fakat, gerci ben senin sırrını bilirim, onu zahirinde de cabuk peyda et,
dedin.
Fakat gerci Kur’an-ı Kerim'inde Nahl suresinde:
(Nahl, 16/19)
“Vallahu ya’lemu ma tusirrune ve ma tu’linun”
"Allah Teala sizin gizlediğiniz şeyi ve acığa cıkardığınız şeyi bilir"
buyurdun; diğer taraftan da:
(Mu'min, 40/60)
“umud’uni estecib lekum”
"Benden isteyin, vereyim"
dedin. Cunku batında olan şeylerin, Zahir isminin icabı olarak acığa cık-
maları lazımdır.
61. Ne zaman can icinden figan getirdi, lutuf denizi kaynamaya başladı.
Ne zaman ki Hakk'a yalvarması esnasında salik ruhunun icinden feryad
ve ağlayış gosterdi, Hakk’ın lutuf ve ihsan deryası kaynamaya ve dalgalan-
maya başladı.
62. Ağlama esnasında onu uyku tuttu. O ru’yada gordu ki, bir pir yuz
gosterdi.
"Pir"den kasıt, insan-ı kamildir; ve salikin gorduğu ru'ya yukarıda
mubarek kırmızı beyitlerin izahında beyan olunan "katıksız keşif" turunden
olan ru'yadır.
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
63. Dedi: Ey şah mujde! İhtiyacın revadır. Eğer sana yarın bir garib
YanıtlaSilgelirse, bizdendir.
Ru'yada gorunen insan-ı kamilin misali sureti, salikin ruhuna dedi: Ey şah
mujdel Hak Teala yalvarmanı kabul buyurdu ve muradın gercekleşti. Eğer
yarın sana bir garib, yani misafir gelirse, bil ki o bizdendir.
Ya’ni benim şimdi gorduğun misali suretimin fer'i olan cismani
suretimdir; ve ben sana şimdi misali suretim ile gorundum; yarın da cismani
suretim ile gelip goruneceğim.
64. Ne zaman ki gelir; o maharetli hekimdir; onu sadık bil ki, o emin ve
sadıktır.
Ne zaman ki benim cismani suretim gelir, o senin hastanı zahiren ve
batınen tedaviye muktedir maharetli bir doktordur. O her ne soylerse, onun
sozlerini doğru bil; cunku o emin ve sadıktır.
65. Onun ilacında cok buyuk te’siri gor; onun mizacında Hakk'ın kudretini
gor!
Beytin orjinalinde gecen “Sihr-i mutlak" cok buyuk te'sir ma’nasınadır.
"Mizac" bir şeye karıştırılmakla karışım oluşmasına sebep olan şey demektir.
Ya’ni o maharetli hekimin hastana yapacak olduğu ilacta sihr-i mutlakı ve cok
buyuk te'siri gor ve o hekimin mizacında olan Hakk’ın kudretini gor! Ya’ni
insan-ı kamilin kamil aklı, salikin cuz'i aklına karışınca, Hakk’ın kudretiyle
salikin cuz'i aklında bir kuvvet ve bir idrak nuru oluşur.
66. Ne zaman ki va'de zamanı geldi ve gunduz oldu; guneş doğudan yıldız
yakıcı oldu.
Guneşin yıldız yakıcı olması, guneş ışıklarının doğuşuyla yılldızların
ışıklarının kaybolmasından kinayedir. "Va'de zamanı"ndan kasıt, yarınki
gunun gelmesidir.
67. Sırda gosterdikleri o şeyi gormek icin, şah pencerede bekleyici idi.
Beytin orjinalinde gecen "Manzara" bakış yeri ve seyir yeri, yani pencere
ma’nasınadır. "Sır"dan kasıt, misal alemidir. Ya’ni şah, misal aleminde
gosterdikleri maharetli hekimin gelişini, pencerede oturup bekleyici idi;
cunku ru'yasının "katıksız keşif" turunden olup, aynen ortaya cıkacağına
inanmış idi.
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
68. Bir şahsı, bir cevher dolu fazilet sahibini, golge arasında bir guneşi
YanıtlaSilgordu.
Beytin orjinalinde gecen "Maye" asıl, esas, sermaye, servet, gına, cevher,
bir şeyin kıvama gelmesi icin katılan şey ma’nalarınadır. "Pur-maye" cevher
dolu demek olur. Ya’ni, o bekleyen salik, bir şahsı ve bir ma’rifetler cevheri
dolu fazilet sahibini ve cisim karanlığı icinde guneş gibi parlak bir ruhu
gordu.
69. Uzaktan hilal gibi erişir idi. Yok idi ve hayal şekli uzere var idi.
Ya’ni, cismi riyazet ve mucahededen hilal gibi incelmiş olan insan-ı
kamil, uzaktan yaklaşmakta idi. Onun cismi, var ile yok arasında hayale
benzemiş idi. Cunku hayal zahirde gorunmez ise de, batında mevcuttur.
Bundan dolayı hem vardır ve hem de yoktur.
70. Ruh icinde hayal yok gibi olur; sen cihanı bir hayal uzerinde gidici
gor.
Ya’ni insanın zahiri olan kesif cisminde batın olan ruhu vardır ve bu ruh
icinde turlu hayaller peyda olur ve bu hayaller insanın zahirine bakışla yok
gibidir; cunku yanında duranlar onun hayalini gormezler. İşte bunun gibi,
sen bu cihanı "kulli ruh"un hayali uzerinde gidici gor ki, o da "a’zam
ruh"tur.
Bilinsin ki, dunyanın ve ahiretin varlıklarının aslı ve hakikati hayaldir; ve
Hakk’ın acığa cıkmasının kemali de hayaldir; cunku her bir kimse Hakk
hakkındaki inanışını iyice araştırarak dikkate alsa, kendi inanışında olan
Hakk’ın birliğinin ve isimlerinin ve sıfatlarının, bu inanışa gore Hakk’ın
tecellisinin, kendi hayalinde olduğunu gorur. Hadi isminin gorunme
yerlerindeki hayale "hak hayal" ve Mudill isminin gorunme yerlerinde olan
hayale de "batıl hayal" denir; ve her iki gorunme yerine olan tecelli de
Hakk'ındır. Bundan dolayı hayal, butun alemin aslı olur; cunku Hak, butun
eşyanın aslıdır ve Hakk’ın kemaliyle acığa cıkışı ise, ancak asıl olan
mahalde olur ki, o da hayaldir.
Bu bahsin ayrıntısı el-İnsanu’l Kamil ismindeki kitaptadır. Beyt-i şerifin
ikinci mısrasında bu hakikatlere işaret buyrulur.
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
71. Onların barışları ve kavgaları bir hayal uzerinedir; ve onların
YanıtlaSilovunmeleri ve arları bir hayaldendir.
Ya’ni, cihan bir hayal uzerinde gidici ve akıcı olunca, cihan halkının
barışları ve kavgaları ve dostlukları ve duşmanlıkları da bir hayal uzerine
bina edilmiş olur. Ve aynı şekilde cihan halkının mal ve mulk ve mevki ile
imtihanları ve arları ve utanmaları da, kendi inanışlarına dayanan bir
hayaldendir. Cunku dunya ehli olan halk, gorunme yerlerini gorurler ve
onlarda acığa cıkan Hakk'ı gormezler. Fakat Hak ehli olan kimselerin
goruşune gelince, bu da iki turludur:
Bir turlusu Hakk’ın Zat'ını bu acığa cıkan kisvelerinden haric gorup, Hak
eşyayı Zat'ıyla değil, ilmiyle ihata etmiştir derler. Bu goruş, Hakk ehlinin
avamının muşahedesidir.
Ve diğeri Hakk'ın Zat’ını acığa cıkan perdelerinden birlik ve teklik
sıfatıyla gorup, Hak eşyayı Zat'ıyla ihata etmiştir derler. Bu muşahedeye
hakikat ehli, "cokluk icinde birliğin muşahedesi" derler. Resul-i Ekrem
Efendimiz nubuvvetinin başlamasından sonra bu muşahede icinde idiler ve
onların varisleri olan evliyanın en hasları da aynı şekilde bu muşahedede-
dirler. (Reşehat’tan)
İlk goruş icinde olan zahir alimleri, kendi gruplarına "şuhudi" ve ikinci
goruş sahiplerine de "vucudi" derler. Oysa, gorunme yerlerine Hakk’ın
varlığından başka bir varlık verdikleri icin, dikkatle bakılırsa kendilerine
"vucudi" denilmesi daha uygun olurdu. Bu Mesnevi-i Şerif’deki hakikatler
hep bahsedilmiş olan ikinci goruş uzerinedir.
72. O hayaller ki, evliyanın tuzağıdır; Huda bostanının ay yuzlulerinin
yansımasıdır.
Beytin orjinalinde gecen “Dam" tuzak demektir. "Huda bostanı"ndan
kasıt, ilahi ilim mertebesidir. "Ay yuzluler"den kasıt, ilahi sıfatlar ve
isimlerdir.
Ya’ni, mademki cihan hayal uzerinde akıcıdır, şu halde cihan ehlinden
olan evliya dahi bu hayaller icinde yuzerler; fakat evliyanın tuzağı olan
hayaller, avamın tutulduğu tuzaklar olan hayaller değildir. Onların hayaller
tuzağı, ilahi ilim bostanının ay yuzluleri olan ilahi sıfatların ve isimlerin
yansımasından peyda olan hayallerdir ki, bunlara "eşyanın hakikatleri" ve
"sabit aynlar" derler. Bu yansımaların eseri ruhlar ve misal ve şehadet alemi
mertebelerinde gozukmektedir. Bundan dolayı avam ilahi sıfatlar ve
isimlerden habersiz olup, bu kesafet aleminde ancak cisimleri gorurler.
Evliya ise, yukarıdaki beyitte izah edildiği uzere Hakk'ın at’ını gorunme
yerlerinde sıfatları ve isimleri ile gorurler; ve bu hayallerde tecelli edici olan
hakiki varlığı muşahede ederler.
73. O bir hayali ki, şah ru’yada gordu; misafirin yuzunde gozukmekte idi.
Ya’ni şahın ru'yada gordugu o misal alemindeki hayali ve o hayalin şekil
ve şemaili, bu cismaniyet aleminde uzaktan gelmekte olan misafirin
yuzunde gozukmekte idi. Ya’ni o insan-ı kamil ru'yada misali sureti ile
gorunmuş idi; şimdi de cismani sureti gorundu.
74. Şah haciblerin yerine one gitti; o gaybi olan misafirin huzuruna kendi
gitti.
"Hacib" kapıcı, perdeci, perde ve mani demektir. Burada, ruhun manileri
olan kuvvetlerden kinayedir. Bu manilerin en te’sirlisi, vehim kuvvetidir.
Ya’ni salikin ruhu, o insan-ı kamili gorunce, acaba o mudur, değil midir ve
benim hastamı tedaviye gucu yeter mi yetmez mi ? gibi birtakım şekler ve
zanlar veren vehim ve hayal ve duşunce kuvvetini geride bırakıp bizzat
kendisi one gecti ve o gayb alemine mensup olan misafirin huzuruna bu
gibi manilerden soyunarak gitti ki, her bir salikin insan-ı kamil’in huzuruna
boyle gitmesi lazım gelir.
75. Her ikisi deryaya mensup olup, yuzgeclik oğrenmiş idi; her iki ruh
YanıtlaSildikilmeksizin dikilmiş idi.
Beytin orjinalinde gecen "Aşna" yuzgeclik ve yuzgec olmak
ma’nalarınadır.
Ya’ni o insan-ı kamil, tasavvur edilen ruh halinde idi ve salik de mani
kuvvetlerden soyutlanarak, onun huzuruna ruhu ile gitti; bundan dolayı
her ikisi de manilerden soyutlanıp ruhaniyet deryasına mensup idiler; ve
boyle manilerden soyutlanmış olan ruhun dimağında ancak icad edicisi
olan Hakk’ın Zat’ının muhabbeti bulunduğundan, her ikisi de Hak
muhabbeti deryasında yuzgeclik etmeyi bilirler idi. Mesnevi:
"Elbise cisimden ve can da cisimden haberdar değildir; onun
dimağında Allah gamından başkası yoktur."
Boyle olunca, her ikisinin ruhu, zahirde dikilmeksizin, yani arada bir
bitişme vasıtası olmaksızın birbirine dikilmiş ve bitişmiş idi. Nitekim hadis-
i şerifte "Ruhlar tertip olunmuş bir ordudur; aralarında tanışıklık olanlar,
bu zahir alemde anlaşırlar; ve yabancı olanlar birbirlerine muhalif
olurlar" buyrulur.
76. Dedi: Benim ma'şukum sen idin; o değil. Fakat alemde iş, işten
kalkar.
Salik dedi: Ey kulli akıl, benim ma'şukum sen idin; o benim tasarrufum
altında olan cuz'i akıl degil idi. Fakat bu cismaniyet aleminde bir işin
meydana cıkması diğer bir işin meydana cıkması ile olur. Nitekim benim
cuz'i aklımın hastalığı olmasa ve onun tedavisi mecburiyeti olmasa idi, seni
bulamaz idim.
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
77. Ey hekim, sen bana Mustafa gibisin; ben de Omer gibiyim. Senin
hizmetin icin kemer bağladım.
"Kemer bağlamak" hizmete hazır olmaktan kinayedir. Şahın gaybi heki-
mi, Mustafa (s.a.v.) Efendimiz'e benzetmesi, ledunni ilimlerde o hazretin
varisi olmasındandır; ve kendisini Hz. Omer'e benzetmesi de, Hz. Omer
nasıl ki Sultanu'l-enbiya Efendimiz'i oldurmek amacıyla yola cıkıp, sonucta
asla istemediği İslamiyet şerefine nail olmuş ise, şah da ilahi hekimi
cariyenin tedavisi amacıyla istediği halde, onun huzurunda, daha once
niyetlenmediği kamil iman şerefine nail olmasındandır; cunku cenab-ı Pir
yukarıki beyitte iş işten cıkar buyurmuşlar idi.
Mesnevi-i Şerif – 1.Cilt 1.Kitap Mevlana Celaleddin Rumi
42
Tevfik sahibi olan Hak Teala'dan butun
hallerde edebe riayete tevfik talep etmek hakkında
ve edebsizliğin zararlarının vahimliği beyanındadır.
"Tevfik" bir işe başarılı kılmak demektir. "Edeb" adet ve kaide ve nefsin
iyileşmesi ma’nasınadır; ve "edebsizlik", nefsin fesadı ve bozukluğu ve adet
ve kaide dışına cıkması demek olur. Hekimler, hakiki tasarruf edici olan
Hak Teala'yı bırakıp, tasarrufu kendi nefislerine dayandırarak, edebi terk
ettiler ve iman adeti ve kaidesi dışarısına cıktılar. Hak Teala da onların bu
edebsizliğine ve nefislerinin fesadına karşı onlara acizlerini gosterdi. Şah
bunu gorunce, edeb dairesine girip hakiki tasarruf ediciye yalvardı. Bu
edebine mukafat olarak, derdine derman olmak uzere maharetli hekimi
gonderdi.
Cenab-ı Pir aşağıda diğer edebsizliklerin fenalıklarını beyan buyururlar.