Neye inanırsanız onu yaşarsınız..


Neye inanırsanız onu yaşarsınız?
Hayatta iki büyük zehir olduğunu gördüm bunlardan en ölümcülü inançtır ikincisi de şüphe. Yaşamdaki duruşumda Allah ın bir lütfu olarak bu iki ölümcül iksirden içmeden bugünlere gelmeyi başardım. O sebepledir ki İman ettiğime İman ettim. Sıradan ortalama bir insanın bu yaşam oyununda Egoist oluşunda temelleri atarken ki eksikliği mevcuttur. Ego kişiyi bir noktada sabitleyen benliğini inşa etmesinde kullandığı bilgi birikimidir. Egoistlik ise bu yapıyı bir güç merkezine dönüştürme ve diğerlerini geçme ya da altetmede kullandığı silahtır bunun gücü de kişinin mevkine bağlı olarak değişecektir. Ortalama bir insan yaşama başladığında inanç sillesinden bir ya da birden fazla bilgiyi alır ve bunun üstünde düşünmez ise ya da karşısına çıkan bu durumu es geçerse tekrar karşısına çıkar ve yine kendinde bir merak uyandırmazsa sıradanlaşır bilinçaltı onu gerçeklik gibi algılamaya başlar ve zamanla tüm yaşam deneyimlerinde gelişir büyür ve iman noktasında bir realiteye dönüşür. Ya da bu kadar büyük uğraşlara da gerek kalmaz hemen duyduğu şeye inanır ve inandığı şeyleri yaşamaya başlar. Işte ortalama bir insanın yaşamı, oluşturduğu ya da oluşturup oluturmayacağı tercihine sunulan bir savaş alanıdır ki kişiler bu tür şeylerle meşkul olmak istemezler, çünkü yaşam sadece gözle gördüğü ve bedenini rahat ettireceği bir atmosferdir, asla yaşamın tesadüflere yer olmayan mükemmel bir yapı olduğunu düşünmediğinden hiç bir şey hakkında düşünmesine gerek yoktur karşısına çıkan şeyleri acaba kendi yanlış düşünme sistemimden yaratıyor olabilir miyim diye de sorgulamaz, kurbanlık koyun gibi doğar ibadet yapar ve ölümü bekler. Yaşam büyük engin bir gizem okyanusu ve sorularınızı yanıtlayan bir deneyim alanıdır. Ve kesinlikle gerçekliği algılayabilmek mucizevi nitelikler gerektirir ki gerçekliği algılamadan yanlış inançlarla yola çıkmak İman edinilen hakikatin gerçeklikle hiç bir ilgisi olmayan bir noktaya getirir insanı. Bu pamuk ipliği kadar ince bir düzlemdir ve insan iradesine sunulmuştur. Yaşamda çok büyük sırları gizemleri keşfetmek mümkün olduğu halde tamamen bedensel bir fıtratla yaşamak da mümkündür bu çeşitliliğin bambaşka bir boyutta olması gerekirdi ancak değil işte en özdeki sebep inanç faktörüdür. Inanç dendiğinde sadece Allah inancı olarak düşünmemek gerekir aklı başında her insan bir Yaratıcı olduğunu idrak eder ancak Yaratıcının izini sürerken ilave ettiğiniz her şey size dışardan sunulan bilgilerdir ve sizler bu bilgileri duyduğunuz ağızdan kabul edip kendi üzerinize sorumluluk almazsanız fıtratınızda bozulma meydana gelir. Yani gerçeklik boyutu zerre kadar hatayı kabul etmez mutlaka hata yaparsınız ama sonra hatanızı anlarsınız size bu öğretilir ancak başlı başına yanlış inançlarla yola çıkarsanız hangi hatanızdan öğreneceksiniz? Yaşamınız öyle bir şekillenir ki ne kendinize ne de diğerlerine inancınız kalmaz. Nihayetinde yaşadığımız hayat bu yüzden kimsenin kimseye itimat etmediği bir yere dönüşmüştür. Kendi içindeki gerçekliğe şüphe etmek ya bilinçten kaynaklanan sorgulamadır ya da ahir zamanda sorgulamadır. Neyi ne kadar doğru yaptığının ölçüsünde insanlar körleştirilme noktasındadır. Çok basit bir örnek bir daha şunu yapmıycam deyip sonra yine yaptığınıza tanık oldunuz mu? Kurban kesip eti dolaba dolduran komşusuna kaburga kemiğini göndereni gördünüz mü? Sizde korku yaratan bir hatayı insanların çok kolay yaptığını gördünüz mü ihanet gibi, yalan gibi, sırtından vurmak gibi ve sayısız örnek. Neden o insan bunu yapıyor ve sen tanık oluyorsun diye düşünüp kendinize bir paye çıkardınız mı yoksa o da salak ve kötü olan diğer bir insandı ve siz de iyi ve melek olan bir insandınız ve öylesine karşılaştınız diye düşünüp arkanızı dönüp gittiniz mi? Sizi korkutmak gayesi taşımıyorum ama ister inanın ister inanmayın yaşamda tanık olduklarımızdan sorumluyuz ve tanık olduğumuz ve deneyimlediğimiz her şeyden kendimize en güzel öğretileri çıkarmamız için bize sunulan bir fırsattır yaşam aksi düşünülürse Allah sevgi duyulan değil dehşet saçan olarak algılanırdı ki yarattıklarına baktığımızda onun Güzelliği ve Mükemmelliği ifade eden
Yaratıcı olarak görürüz. Öyleyse ilk kural objektif olmak ve soru sormak karşılaştığımız durumla ilgili, ve bir şeyi inanç olarak algımızdan içeri almadan önce üzerinde 100 lerce kere düşünmek tekrar tekrar başka açılardan bakabilmek bir bilimadamı gibi ve her defasında hep aynı duruma önyargısız bakabilmek yani bence özet olarak yaşamda hep gözlemci kalabilmek için hep büyümeyen çocuk kalmak gerekiyor. Inançlar insanı büyütür ve şekle sokar, şekil puttur ve her kalıba uymaz bir yerlerde birileri itaat eder sonra göçer gider ama Allah ın kudretini keşfetmek onun sevgisine ve merhametine sığınıp, hata yapmaktan korkarak ince eleyip sık dokumak ve her geçen gün kendini daha çok sevmek, ona layık olmak için elinden gelen herşeyi yapmak onun da senin üzerinde İmanını oluşturup seni kuşatan o Yüce gerçekliğe hayranlık duymak bence yaşamda çıkılması gereken en güzel yolculuk ve asla yarı yolda bırakılmazsınız, şu dünyada El verdiğin tüm insanlar ihanet eder ama ihanet etmediğin Allah o uzanan Eli asla boş çevirmez siz bu gerçekliği keşfetmeden birilerinin inancına yüreğinizi açıyor sonra o uğurda yaşıyor, ölüyor ya da öldürüyorsunuz. Kaç kadın bekaretini kaybetti diye ailesi tarafından öldürüldü? Kaç kadın namus diye kocası tarafından öldürüldü? Kaç çocuk dayak cennetten çıkma diye inleye inleye büyütüldü? Kaç insan insan çiğ süt emmiş her şey beklenir diye diğer insana kötü gözle baktı? Kaç dindar kız başı açık diğerinden kendini üstün görüp hasüt bakışlar fırlattı? Kaç insan canlı bomba oldu? Kaç insan var korku bilmeyen? Kaç insan kocasına itaatte asırlardır kusur etmedi de aşk diye bir şeyi hissetmeden yaşayıp göçtü? Kaç çocuk parayla satıldı? Kaç insan bu kadar yanlışa göz yumdu? Tüm Hristiyanlar cehenneme gidecek dendiğinde kaç kişi üzüldü de ağzının salyaları aka aka sevinmedi? Kaç kişi gözüne ilişen yanlışa müdahale etti? Kaç kişi başına gelenlerin Allah tan olduğuna iman etti de sağa sola beddua etmeden yürüdü? Yaşamdan öğrenebilmek için kurallar vardır bunlardan ilki ve temeli bu öğrenmeye olan objektif yaklaşımdır. Inanç oluşturmadan önyargısız irdeleyen bakışları öğrenmeli ilk olarak insan ikinci olarak emin olmalı ki kendinden dışarı bir düşünce beklenti niyet gibi enerji yansıtmıyor. Sadece o an orada tamamen bomboş bir fıtratta bulunduğundan emin olmalı, evden çıkarken ya da onun öncesinde oluşturduğun bir beklentiyle de karşılaşmış olabilirsin inceliğin derinliğini anlıyor musun İnsan, çünkü neye yönelirsen onu yaşarsın, bilimadamı olmak budur işte gizem oyununda :) ama bu yolun yolcuları tüm kainatın yaratılışı ile ilgili ileri geri konuşmazlar ilk öğrendikleri şey haddini bilmek olur zamanla da haddini bildirmeyi öğrenir...
Sevgi Tama

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kendini BİL!

Beyinden geçen düşünceler bize mi ait?